Haldun Dormen ve anıları

David OJALVO Köşe Yazısı
27 Mart 2019 Çarşamba

2016 yılının ilk günleri. Yetenekli dostum, sevgili Deniz hemşire bana sürpriz yapıyor. ‘Müfettiş’ adlı oyuna bir çift bileti var. Müfettiş, yıllar önce, artık bugün var olmayan Taksim Sahnesinde iki defa izlediğim tiyatro oyunlarından. Oyunu bir kez daha izlemeyi memnuniyetle kabul ettim; çünkü oyunda kasabanın belediye başkanı rolünü Haldun Dormen oynuyordu. Gündelik yaşamda dile getirilen detaylar arasında, usta tiyatrocu Haldun Dormen’in yaşı da vardı. Seksen sekiz yaşında sahnede onu izlemek benim için bir ders, mesaj niteliğindeydi o akşam.

Haldun Dormen’in yaşam enerjisi geçtiğimiz sonbaharda Trabzon’da düzenlenen 12. Uluslararası Transplantasyon Kongresinde de konu oldu. Organlarını bağışlayan Dormen’e konuşması sırasında yaşı hatırlatılır. Dormen, “Bunu söylemenize gerek var mı?” diye sorar ve ekler, “O kadar çok çalışıyorum ki yaşlanacak vaktim yok.”

Bu esprili cümleyi ezberime aldım. Aralık ayında İstanbul’da Yapı Kredi Yayınlarının Beyoğlu’ndaki yeni mağazasını dolaşırken de Haldun Dormen’in otobiyografisini kaleme aldığı hacimli kitap dikkatimi çekti. Üç ayrı kitabın birleşiminden oluşuyordu ‘Anılar’ adını taşıyan otobiyografi. Aldım ve okudum.

Türkiye’nin yakın dönem tarihini anlatan biyografik yapıtları okumak ilginç. Önceki yıllarda okuduğum Şakir Eczacıbaşı, Emre Kongar, Asım Kocabıyık, Mina Urgan, Orhan Pamuk gibi ünlü isimlerin yaşam hikâyeleri Türkiye’yi, gündelik yaşamın penceresinden daha iyi anlamama yardımcı oluyor. 80 sonrası kuşağının genci olarak da resme daha geniş bir açıdan bakabiliyorum.

Haldun Dormen de 50’li, 60’li, 70’li yılların Türkiye’sini tiyatroyla iç içe geçen bir pencereden aktarıyor. Örneğin idam ve darbe gibi büyük toplumsal olaylara karşılık perdelerin açıldığını, sokaktaki yaşamın sürdüğünü aktarıyor. Özel sektörde tiyatro sahibi olmak, büyük organizasyonlar gerçekleştirmek, yurt dışında temsiller yapmak kolay değil. Ekonomik problemler, sanatçı sorunları, altyapısal yetersizlikler, medyanın etkisi ve tüm bunlara karşılık iyimserlik ve irade. Gerek kendi tiyatrosunda gerekse de güzel sanatlar akademisinde dersler vermek, nice oyuncu yetiştirmek bu süreçte. Aynı zamanda da çok iyi bir arşivcilik örneği... Hangi yıl, nerede, hangi yazarın oyununda, kimler oynamış, tüm detayların korunduğu bir belge niteliğini de taşıyor Haldun Dormen’in özyaşamöyküsü.

Kimi bölümlerin beni duygulandırdığı kimilerinin kahkahalarla güldürdüğü sayfalar arasında Türkiye’nin geçirdiği değişimin mütevazı bir analizi de var. Ben doğduğumda televizyon yaşamın ‘doğal’ bir parçası gibiydi artık; ama geçmişi de dikkate aldığımızda teknolojik dönüşümlerin her zaman iyiye doğru bir gidişatı yansıtmadığını bir kez daha anlıyor okur. Toplumsal sorunlar her zaman vardı ama kitabın genelinde yansıyan bir iyimserliğin, idealist kalma çabasının da günümüz Türkiye’sinde çıkmaza girdiğini düşünenlerdenim.

O eski Dormen Tiyatrosunu izleme olanağım imkânsız olsa da tiyatronun izlerini ve yansımalarını ilgiyle okudum. Kısacası iyi ki yazmış Haldun Dormen, yoksa nereden öğrenecektim?

Bana “Bir başka Türkiye varmış” dedirten, kitaptan küçük bir anekdot ile yazıyı bitirelim. 1960’lıların başında Dormen Tiyatrosu Anadolu turnesine çıkar, Gaziantep’te tiyatro oyunları sahnelenir. Bu esnada Haldun Bey’e özel bir teşekkür notu gelir: “Sanatçı dostlarımız, kentimize hoş geldiniz. Sizleri aramızda görmek bizleri çok mutlu etmektedir. İmza: Tabarin Bar’da çalışan konsomatris dostlarınız.”

Nereden nereye...