99 kere düşünüyorum ve hiç! Sonra düşünmeyi bırakıyorum, sessizlikte yüzüyorum ve gerçek bana ulaşıyor” Albert Einstein
99 kere düşünüyorum ve hiç!
Sonra düşünmeyi bırakıyorum, sessizlikte yüzüyorum ve gerçek bana ulaşıyor” Albert Einstein
Hayat dediğin güzellikler ve terslikler bütünüdür. Bazan ters gider her şey, sanki bütün dünya aleyhinde çalışıyor gibidir. Herkes eğlenirken -o da öyle görünendir gözüne- yaşamın dağılmaktadır gibi gelir sana. Neye elini atsan, dağılır, ayrışır, parçalanır. Erir, yok olur.
Bir durup nefeslenmek zamanı gelmiştir belki. Bir durmak, dönüp içine bakmak gerekir. Üzülmenin de zaten yok ki olana ya da olmayana faydası. Üstelik bir durup nefeslendiğinde üzüldüğünün de üzülmeye değmeyeceğini fark ediyor insan. Bugün çok önemli zannettiklerimiz çok değil birkaç yıl içinde dönüp baktığımızda incir çekirdeğini doldurmuyor sıklıkla. Hani -ölüm istisna - kim hatırlıyor ki bir kaç yıl önce nelere üzüldüğünü. Hatırlıyorsak da, kimin canı acıyor o olanlara ya da olmayanlara o ilk günkü gibi... Gülüp geçiyoruz sıklıkla.
Üstelik yaşam bir taraftan alırken bir taraftan da veriyor oluk oluk. Yeter ki inandığını, yoluna aşk koyduğunu getirisini götürüsünü düşünmeden sebatla sürdürsün insan. Ödül, eninde sonunda, hem de hiç beklenmedik hatta hiç bilinmedik bir yerden gelip buluyor insanı.
Dünya Mutluluk Gününü yaşadık geçtiğimiz hafta. Biz Musevilerin Purim bayramıydı aynı gün. Mucizelerin gerçek olduğuna daha çok inandığımız bir gün. Hem nevruz hem ekinoks idi aynı gün. Aynı hafta 2019 Dünya Mutluluk Raporu yayınlandı. Finlandiya peş peşe ikinci kere dünyanın en mutlu ülkesi seçilmiş. İsrail bu yıl iki sıra gerileyerek 13.lüğe inmiş. Canım Türkiye’m 156 ilke arasında 79. sırada. Dünyanın gördüğü en büyük göçlerin gerçekleştiği göz önüne alınarak göçmenlerin mutluluğu üzerinden değerlendirilmiş rapor. Geldikleri yeni topraklarda terk ettikleri vatanlarına rağmen daha mı mutlular? Geride bıraktıkları ne durumda? Ya geldikleri topraklarda onlardan önce yaşayanlar? Geldikleri ülkenin göçmen özümseme yasaları ve algıları dahil değişkenler çok tabi. Ama asıl önemli olan, -raporun da satır aralarında değindiği gibi- insanın yaşama bakışında gizli:
Neler beklediği, neler yaşadığı, nelere önem verdiği. Çünkü mutluluk dışında değil insanın. Tepkisinde. Olana bakışında. Baktığına eklediği yargısızlığında.
Purim Bayramını turist olarak gezdiğim Tel Aviv sokaklarında kutluyorum. Bilenler bilir, bu şehirde tüm sokaklar ve parklar evinizin bahçesi olacak şekilde planlanmış. Her yer yeşil, her boş alanda banklar, şezlonglar, hamaklar... Her köşede birileri müzik çalıyor, kimi dans ediyor, yoga yapıyor... Bisiklete binenler, skooter ile gezenler ve koşanlar, köpekleri ile koşanlar ve pusetteki bebeleri ile koşanlar... Her açık alanda, oyun oynayanlar. Şehrin sokakları, caddeleri, parkları evler ve iş yerleri arasında bir geçiş yeri değil, tamamı bir yaşam alanı. Tevekkeli değil, bu ülkenin insanları mutlu!
Kimi en şık ve pahalı lokallerde, kimi ellerinde bir şişe bira ya da bir kağıt bardak kahve, sokaklarda müzik ya da ellerinde taşınabilir müzik setleri dans ediyor, gülüyorlar. Hayat zor, geçim derdi var, burası bir savaş ülkesi... Yine de mutlu olmaya bakıyorlar. Ve tabi sahil boyunca plajlar... Toprağa ve denize, harekete ve yaşama aşık bir şehir burası. Biraz İzmir biraz İstanbul, çokça yeşil, bolca kahkaha. Bir de kimse kimseye karışmıyor. Mutluluğun yüksek olmasında bunun da çok önemi var bence. Herkes kendi halinde.
Yaşam özgür, ruhlar akışta, tadını çıkarıyorlar güzel günün ve gecenin.
Mutluluk ne parada, ne siyasette... Mutluluk hayata dahil olabilme becerisinde. Siyasi yönetim şekilleri, şehircilik anlayışları ise elbet önemli bir etken mutluluğa. Yine de her ne olursa olsun, azalmasın yaşam coşkunuz yüreklerinizden. Kim bilir belki bir gün, bakarsınız bizim de güzel ülkemiz dünya mutluluk raporunun sıralamasına girermiş en önlerden.