İtiraf etmek gerekirse son birkaç yıl öncesine kadar belgesel seyretmekten hiç haz eden biri değildim. Belgesel dendiğinde aklıma, orman hiyerarşisinde daha güçlü bir hayvanın -örneğin aslan- daha güçsüz bir hayvanı -örneğin zebra- kovalaması, parçalaması, lime lime ederek yemesi gelirdi. Doğanın dengesi bu biliyorum ama ne o kovalamacayı, ne zebranın çaresizliğini, ne de gözündeki acıyı seyretmek isterdim. Hatta uzun yıllar evvel ünlü bir Avrupa havayoluyla seyahat ettiğimde, yemek servisi sırasında gösterilen belgesele isyan etmiş, o havayoluna üşenmeyip “İnsanlar yemek yerken birbirini yiyen hayvanlar seyretmek istemez” temalı bir mektup yazmıştım. Konuyu tam unutmuşken havayolundan bir özür mektubu gelmiş, programı yayından kaldıracaklarını belirtmişlerdi.
Araya giren elli sekiz reklamın ardından ne seyrettiğimi unuttuğum televizyon yılları geride kalmaya başlarken, reklamsız, kesintisiz televizyon keyfi sağlayan Netflix gibi uygulamalara oldukça alıştım. Benim için en büyük televizyon keyfi arka arkaya akıcı bir diziyi seyretmek olsa da, Netflix sayesinde belgesellere de tekrar bir şans vermeye başladım. Özellikle de sağlıkla ve beslenme alışkanlıklarımızla ilgili olanlar oldukça başarılı ve bilgilendirici. Geçtiğimiz hafta yakın bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine ‘Heal’ adlı televizyon belgeselini izledim. Adı üzerine iyileştirmek, daha doğrusu insanın kendi kendini şifalandırması üzerine… Burada yanlış anlaşılmak istemem; düşmelerde, kazalarda, büyük hastalıklarda hâlâ geleneksel tıp taraftarıyım. Örneğin bir gün tekrar dişim çekilirse, mutlaka sağlam bir ağrı kesici verilmesini isterim. Ağır bir hastalıkta veya yaralanmada, sadece düşünce gücüme güvenemem. Ancak bu belgesel beni düşündürdü; negatif düşünceler vücudumuza negatif etkiler yapıyorsa, negatif düşüncelerden arınıp olumlu düşünce şekline bürünmenin de mutlaka vücudumuza, sağlığımıza olumlu etkileri olmalı. Nasıl ki bir öğrencinin bir sınavdan kalabilme ihtimalini düşünmesi baş ağrısı, mide krampları, ishal gibi fiziksel hastalıklara sebep olabiliyorsa, aynı öğrencinin olumlu düşünmesi de onu tüm bu fiziksel rahatsızlıklardan koruyabilir.
Pozitif düşüncenin ve pozitif enerjinin gücüne ve sağlığımıza getirdiği olumlu etkiye inanıyorum. Belgeselde yapılan duş benzetmesi aklıma geliyor; nasıl ki vücudumuzu her gün duş alarak temizliyor isek, içimizi de sağlığımız için temizlemeliyiz. Negatif düşünceleri içimizden atacak, bize huzur verecek bir şeyler bulmalıyız. Duadan meditasyona, yüzmeden koşmaya bu herkes için değişir ama, daha huzurlu hissetmek sağlık için önemli. Bitkisel çaylar, merhemler gibi doğal çözümler de bazı hastalıklardan korunmak için çok faydalı. Ancak belgesellerden dozundan fazla etkilenip, geleneksel tıp düşmanı da olmamak lazım. ‘Heal’ belgeselinde bile bir kanser hastası önce tedavisini olup, onu pozitif düşünce çalışmalarıyla birleştirince, üzerine de sevdiklerinin dualarının gücü eklenince hastalığını atlatabiliyor.
Belgeselde bahsedilmeyen bir sağlık tavsiyesi de sağlık uzmanı olmayan ama internet araştırmaları konusunda fena olmayan benden; bir hastalıktan şüphelendiğinizde internet doktorunuz olmasın. İnternet çok fazla, çok yanlış ve çok kafa karıştırıcı bilgilerle dolu, o da çaktırmadan kafaya negatif düşünce tomurcukları ekebilir…