Dışarıdan besleniyoruz

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
27 Mart 2019 Çarşamba

Bir yemek yeme alışkanlığı şeklinde değil. Pratikte elimizde bir menü yok, “Acaba bugün hangi seçimi yaparsınız?” şeklinde soran garson da… Lakin zihnimizin ve deneyimlerimizin tetiklediği haller, bize günlük bir menü sunuyor. Mesela, patronum bugün ne derece zeki olduğumu söylerse belki motivasyonum artıyor. Akşam eşim çok güzel göründüğüme dair bir şeyler fısıldarsa şahane hissediyorum ya da herhangi birinin kıyafetimle ilgili yaptığı iltifatla seçimlerim konusunda üstün bir zevk anlayışı rüyasına dalıyorum. Kitabımı imzalarken yeterli sayıda okuyucu gelmezse kötü hissedebiliyorum çünkü acaba bana yeterince değer verilmiyor olabilir mi? Ya da satış patlaması yaparsam dünyanın en şahane insanlarından biriyim galiba. Bir okuyucu beğenmez ve hiç de hoş olmayan bir laf ederse öfkem mi kabarır, egom mu sarsılır? Bu tür sorularla baş etmem güçleşiyor elbette.

Hatta yolda biri nerdeyse üstümden geçer gibi çarpıp beni görmediğinde hayatta görünmemiş olduğum anılarım mı depreşiyor ve ben hepsini birden önüme alıp deliriyor muyum? Ama elimde bana en son çarpan adam örneği var. Tutar yanı da fazla güçlü değil. Mesai arkadaşım işi beceremediğimi söylediğinde işe yaramaz mı hissedebiliyorum? Belki faydasız! Şu dünyada kapladığım alana yazık yahu tadına kadar varabiliyor süreç. Çünkü yaşadığımız her şeyle ilgili bir duygu üretmek zorundaymış gibi sürekli farklı olaylar yaşasak da duygusal hezeyana boğuluyoruz. Duygularımızı karıştırıyoruz. Sonra konuyla alakası olmayan birileri hiç farkında olmadan bir bam teline falan dokunduğunda tüm duygusal çöpü ona boşaltmak için şehvetli hatta öfkeli bir istek duyuyoruz. Hadi bakalım piyango sana çıktı. Genelde haksızlıklar da buradan doğuyor zaten. Sokağa çıktınız diyelim, etrafta birbirlerine sürekli çöp atan insanları düşünsenize! Ne kadar tuhaf bir görüntü değil mi? Ama biz bunu psikolojik olarak sürekli yapıyoruz. Bunu görmüyor olmamız durumun ne kadar vahim olduğu gerçeğini değiştirmez. Bunu görenler de var. Ve onlar, bu çöplere denk gelmeden parmak uçlarında, aralardan ve derelerden yürüyerek kendi alanlarını korumaya gayret ediyorlar. Elbette hayatın onlara da teklifi oluyor ya da önüne atıyor kaosu, hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız Bahar hanım? Aşırı fırlama, piçin önde gideni ve sense of humor kapasitesi çok yüksek hayatın. Dolayısıyla sen termodinamik yasaları bir çıtır biliyorsan teşekkür ederim, ben eşlik etmiyorum demekten başka çare bulamıyorsun. Kafana çöpü yiyor musun? Evet. Farkı ne o zaman? Kişiselleştirmiyorsun, bu hikaye de böyleymiş diye bakıyorsun. Kolay mı bunu yapmak? Seneler alıyor. Hiç değil. Ve hayat hiç vazgeçmiyor senin açıklarını kollamaktan. Bunu bir güvensizlik olarak algılamayın çünkü hayat elindeki materyalden en güçlüsünü yapmak için uğraşıyor seninle. Hadi tamir et oraları daha yüksekte başka işler var niyetiyle uğraşıyor seninle yoksa o kadar da kötü çocuk değil yani.

Bunun en azından başlangıcı bilgi ile duyguyu karıştırmamak. Yani senin şu işi böyle yaptığına dair bilgim var. Davranışımın referansı bu ama bununla ilgili bir duygum yok! Yani senin neden öyle olduğun, olmadığın beni ilgilendirmiyor noktasına alışmakla ilgili. Fakat dışarıdan gelen her türlü söylemden öncelikli olarak etkilenmemekle ilgili.

Kısacası her şekilde, her an ve hepimiz sürekli duygu üretiyoruz. Ve bu korkunç bir hal. Başa çıkılamaz ayrıca bizi dengeden mahrum bırakıyor, yoksunluğa götürüyor. Ve kimseye sürüklenmekten başka çare bırakmıyor.

Tamam, yaptığımız her şeyin eylemcisi kalamıyoruz ve beklentilerimiz var.

Ve maalesef bizim beklentiyi şekillendirmekten başka çözümümüz yok. Ben çok düşündüm, okudum buradan başka bir çıkış bulamadım. Bilen varsa ayrıca e-mail adresime cevap atabilir.

Duygusal sıkışıklık, değerini beklentiler üzerinden tartıyor.

Yaptığım işle anlamlıyım, evliliğimle değerliyim, çocuklarımla tamım. İnsanın eğilimi bu. Üzerinde çalışması gereken ise ben anlamlıyım, sağı solu boş.