17 Nisan 2019 tarihli Şalom gazetesinde Filozof Metin Sarfati’nin ‘Kutsal Topraklarda yabancı olmak!’ başlıklı bir yazısı yayınlandı. Sn. Sarfati’nin yazısında felsefeye ilaveten bol niyet okuma ve Spinoza ile Feuerbach gibi düşünürleri tanık gösterme gayreti oldukça belirgin.
Spinoza’nın tanıklığı
Sn. Sarfati “İsrail’deki seçimlerde oluşan manzara gösteriyor ki, İsrail sağının (Yahudi Gücünden, Likud’a kadar) büyükçe bir kısmının dünya algısında akla yer yoktur” tespitinde bulunuyor. Buradaki tanığı Spinoza olunca akan sular duruyor. Yani, Sn. Sarfati’ye göre İsrail halkının yüzde 55’i muhakeme yürütmekten aciz ve aklın/hakikatin yolundan gideceğine duygularının peşinden koşmakta.
Acaba gerçekten de böyle mi? Tabiî ki değil!
Zira iktidara talip olup lider kadrosunda üç genelkurmay başkanı emeklisi bulunduran ve Likud Partisi kadar milletvekili çıkarmış olan Kahol-Lavan da güvenlik ve dış politika konusunda farklı şeyler söylemiyor. Zaten bu üç generalden biri Netanyahu hükümetinde savunma bakanıydı! Dahası, bunlar ekonomi yönetimi konusunda da Likud’dan farklı düşünmüyorlar. Tek amaçları ekip olarak Netanyahu’yu ikame etmek.
Şunu ilave edeyim: 25-64 yaş bandındaki İsrail nüfusunun (Arap nüfus dahil!) yüzde 46’sı üniversite mezunu (OECD ortalaması yüzde 32). Özetle İsrail halkı ve özellikle daha tahsilli olan Yahudi kesimi oldukça bilinçli ve vesayete muhtaç değil.
Feuerbach’ın tanıklığı
Sn. Sarfati’nin ikinci önermesi ise daha da ilginç! Diyor ki:
“Politikacılar kalabalıklarla beraber, bir duygu selinin salıncağında efsanelerden örülü bir tarih yaratıp, ona göre de bir gelecek düşleyebileceklerdir. … Önce bir geçmiş ve gelecek tahayyülü oluşturacaklar daha sonra da buna inanacaklardır.”
Bu iddiasının beton gibi tanığı ise Feuerbach!
Yahudi halkının bir geçmiş ‘icat etmeye’ ihtiyacı yok. Zira bu halkın ‘Kitabı’ Yunancaya çevrildiği 2300 seneden beri Batı Medeniyetinin Yunan felsefesi ve Roma hukuku ile birlikte üç saç ayağından biri! İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ın ise, Tanrı bağlamındaki temel referansı! Kendilerine bir geçmiş icat etme dürtüsü görece yeni uluslara mahsus bir öykünme.
Dertleri aklın ve hakikatin peşinde koşmak mı?
Söylediklerinden, Sn. Sarfati’nin İsrail siyaset alanının derdinin ‘Aklın ve hakikatin peşinde koşmak’ olduğunu zannettiği anlaşılıyor.
Oysa mutasavver koalisyonun ortaklarının kendilerince ayakları yere basan tutarlı hedefleri var: Likud bağlamında, olası bir barışın, laf, vaat ve üzerinde yazılı olduğu kâğıdın değeri kadar bile kıymeti olmayan Birleşmiş Milletler garantilerinden çok, jeopolitik gerçeklere dayanması gereği dinci partiler açısından ise kendi sektörel menfaatleri olan geçmiş kazanımlarının korunması!
Kahanistler...
Sağ Partiler Koalisyonu, bünyesine Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) partisini dahil ederek yüzde 3,7 oy alıp yüzde 3,25'lik barajı zar zor geçebildi ve Knesset'e beş milletvekili soktu. Bunların sadece biri Otzma Yehudit üyesi bir ‘Kahanist’!
Diğerleri Bennett'in terk ettiği parti ve diğer sağ grupçuklardan oluşan Netanyahu'nun yol gösterdiği pragmatik bir koalisyon. Bunlar, Yahudiye ve Samiriye bölgesindeki yerleşimler için devlet bütçesinden ek tahsisat çıkarma derdindeler.
Bu küçük sağ oluşumlar güç birliği yapıp meclise giremeselerdi sağ/sol dengesi yüzde 50 - 50 olarak tahakkuk edecekti. Netanyahu'nun bütün taksiratı bu güç birliğini özendirmek!
İsrail siyaseti Sn. Sarfati’nin ilgi ve bilgi alanında olsaydı kendisi bu sıradan gerçeklere muttali olabilirdi.
Ben Gurion bir derviş miydi?
Bununla beraber, siyasî Siyonizm ideolojisinin babasının laik ve Dreyfus Hadisesi öncesinde asimilasyonist Herzl olduğunu, baş uygulayıcısının ise sosyalist Ben Gurion olduğunu unutmamak lazımdır. Ben Gurion soyut bir aklın veya hakikatin peşinden koşan bir derviş, kesinlikle değildi! Ben Gurion, Bağımsızlık Bildirgesinde aynen şu hususları ihsas etti:
“İsrail Ülkesi, Yahudi halkının doğduğu yerdir. Bu halkın manevi, dini ve siyasî kimliği burada vücut bulmuştur. Devletini ilk burada kurmuş, ulusal ve evrensel öneme sahip kültürel değerler yaratmış ve dünyaya ebedî ‘Kitapların Kitabını’ armağan etmiştir.
…Tabiî ve tarihî haklarımıza istinaden, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kararı temelinde, ismi İsrail Devleti olacak olan Yahudi devletinin İsrail Toprağında kurulduğunu ilan ediyoruz.”
Bu kuruluş bildirgesinde, söz konusu Yahudi Devleti’nin demokratik ve tüm vatandaşlarının haklarına saygılı olacağı özellikle belirtilmiştir.
Sartre mı? Yoksa amatör suç isnadı komploculuğu mu?
Sn. Sarfati “…İsrail sağının nerede ise tüm isimlerinin ‘Bize oy verin bin tane terörist öldürelim’” diyerek Sartre’ı doğrulayacaklarını iddia ediyor. Bu kez tanık Sartre ama suç yakıştırma tarzı bildik komplo teorilerinden bile amatörce!
Camus’nün tanıklığı
Sıra geldi Camus’nün tanıklığına: Koalisyon ortakları “Bunlara göre, kutsal topraklarda kimlerin, hangi sıfat, hak ve özgürlüklerle oturabileceklerinin tespiti sadece ait oldukları etniğin ve dinsel kimliğin (Yahudiliğin) hakkı olacaktır” diyeceklermiş!
Sn. Sarfati’ye göre mesela şöyle diyebileceklermiş: “Bize oy verin, bu toprakların öteden beri sakini olanları özgürce ve kendi kimlikleri içinde var olma haklarından mahrum edelim. Yahudilik, çünkü bu sağa göre İsrailliliği içerip aşandır. Bir kimliğin ve dinselliğin tanımıdır ve bu her şeyden önce Yahudi olmanın ayrıcalığıdır.”
Camus, gıyabında, bu tür bir iddianamenin tanığı olarak gösterilebileceğini düşünebilir miydi? Şüpheliyim.
Öz üretim tanıklık
Nihayet, bunlar “‘Kutsal topraklarda’ kendilerinin izni olmadan oturan suçludur. Aynı etnik ve dinsel gruba ait olmayanların eşit hak talebinde bulunmaları da mümkün değildir” diyeceklermiş.
Ama bu ifadenin arkasında yaşayan veya merhum herhangi bir tanık yok!
Çıkarım Sn. Sarfati’nin muhayyilesinin ürünü!
Felsefe mi? Hukuk katli mi?
Sn. Sarfati felsefe yapayım derken acaba hukuku katlettiğinin farkında mı? Kendisinin bu yazısını bir hukukçunun değerlendirip notlandırmasını çok isterdim.
Sn. Sarfati’nin yazısından çıkardığım ders, felsefe tahsili gören kişilerin aynı zamanda hukuk, siyasal bilimler ve uluslararası ilişkiler konusunda da temel bilgilerle teçhiz edilmeleri gereğidir.
Bir öneri
Sn. Sarfati’nin İsrail Devleti’nin Anayasa hükmünde olan 1992 tarihli İnsan Onur ve Hürriyetine ilişkin Temel Yasası’nı https://www.knesset.gov.il/laws/special/eng/basic3_eng.htm sitesinden dikkatle okumasını ve ileri sürdüğü hipotezlerin gerçeklerle bağdaşma katsayısını sınamasını öneriyorum.