Aldatılmak

Avram VENTURA Köşe Yazısı
30 Nisan 2019 Salı

Çok mağazalı bir marketin camdaki ilanlarında, sevdiğim bir ürünün kampanyalı fiyatını görünce içeri girmiştim. Rafında etiketini kontrol ettikten sonra ödemek için kasaya gittim. Kendimden emin olarak parayı uzattığımda, kasiyer eksik verdiğimi söyleyince kesmiş olduğu fişe baktım: İlan edilen indirimi uygulamamışlar! Bu daha önce de başıma gelmişti; ama dolu bir arabada, birkaç üründeki fiyat farklılığını eve vardıktan sonra görebilmiştim. Bu kez aldığım tek bir ürün olunca, yaptıkları bu aldatmaca hemen ortaya çıktı. Aslında hakkımı korumak için uğraşabilirdim; ancak o kasanın başında, arkamda bekleyenler varken daha çok sinirlenmek istemedim, paramı alıp gittim. Ekonomik sorunlar, fiyat artışları yetmezmiş gibi, bir de bu tür hileler… Sözü uzatmadan, markaların öncelikle saygınlıklarını yitirdiklerini söylemekle yetinelim.

Anlattığım bu örnek, hepimizin başından geçebilecek sıradan bir olay gibi görünebilir; ama herkes gibi ne aldatan ne de aldatılan insanlardan olmak isterim!

İstem dışı bir yaklaşımım olmadığı sürece, doğruluktan yana, dürüst bir hayatı sürdürmek elbette ki benim elimde. Söz ve davranışlarımla da, bunu her yerde ve her zaman kanıtlayabilirim. Oysaki konu aldatılmaya gelince…

Hayatı boyunca hiç aldatılmadığını öne sürebilecek kadar kimse yürekli değildir sanırım. Bir şekilde aldatılıyoruz, aldanıyoruz! Bunu bireysel olduğu kadar, toplumsal ilişkilerimizde de yaşıyoruz. Birbirimizin gözlerinin içine bakarak, çok doğalmışçasına yalan söylüyor, yanıltıyor, aldatıyoruz. Kuşku yok ki bu sözcüğe çok farklı anlamlar yüklediğimizi söyleyebiliriz. Yanlış bilgilendirme ve yönlendirmeden başlayın, kişi ya da kişilere her türlü maddesel zararı vermeye, beklentileri yıkmaya, duyguları sömürmeye kadar aklımıza gelen tüm olumsuzlukları bu sözcüğe sığınarak anlatmaya çalışıyoruz.

Amacım bu tür çirkin davranışları ortaya koyarak içimizi karartmak değil elbette... Ancak insanlarla ilişkide bulunduğumuz, toplum içinde yaşadığımız sürece, bu olumsuz yaklaşımlardan kaçınma olanağımızın olmadığını düşünüyorum. Sanki birileri aldatmaya, birileri de aldanmamaya çalışarak yaşamını sürdürüyor! Öte yandan bir kurt sinsice içimizi kemirse de, kimi zaman söylenenleri duymamaya, yapılanları görmemeye çaba harcayarak huzurumuzu korumaya bakıyoruz.

Yaşananlar kadar, yazarların kurgularında, kutsal kitaplarda yer alan öykü ve söylencelerde, bu konuyla ilgili sayısız örnek bulabiliriz. Bu yüzden yazının başlangıcı ile birlikte günümüze ulaşan tüm yasa ve inanç sistemlerinde, bu erdemli olmayan davranışlar için çeşitli yaptırımların yer aldığını görebiliyoruz. Eski Mısır Ölüler Kitabı’nda geçen yargılamalarda, ölenin yaşarken kimseye yalan söylemediğini, hile yapmadığını, kimseyi aldatmadığını beyan etmesi istendiğini yalnızca anımsatmış olalım.

Aslında konuyu kitle iletişim araçlarına getirmek istiyorum: En çok güven duymak istediğimiz bu araçların, kendileri ya da bağlı bulundukları güçlerin çıkarları doğrultusunda yaptıkları yalan ve yönlendirici yayınlarla, bizleri sürekli etkilemeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu konuda söylenecek söz çok. Bu satırları yazarken aklıma gelen, Oktay Akbal’ın bir öyküsünün ilk tümcesini anımsatmak istiyorum: “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey…”

Aldatıldığımız her konuda, bozulan güven ortamını düzeltemediğimiz sürece, her zaman bir kuşkuyla hayatımızı sürdürmek durumunda olacağız!