‘Bugün, günlerden Ada.’
Son zamanların en popülist ifade şekli bu cümle... Pazar günü için planımız hava güneşli ise Büyükada’ya, yok eğer kapalıysa motorla Boğaz yalılarını yapmaktı. Bu parkuru her koşulda sayısız kereler tekrarlayabilirim. Her defasında farklı bir ayrıntı yakalabilirsiniz.
Pazar sabahı etrafı günlük güneşlik görünce oyalanmadan dokuz buçuk motorunu aldık. Motor kalabalıktı ama bir sürü boş yer de vardı. Doğrusu, şaşırdım.
Ada’ya gidince adet üzere muhakkak eve uğranır. Bir göz atılır, bilumum kontroller yapılır ve mutlaka bahçıvana telefon edilir. Ev ziyaretimizden önce kahve keyfimizi yaptık. Gerçekten keyifti zira İskele Meydanı nispeten tenha, bağırma çağırma sesleri yoktu. İskeleden eve yürüyerek gittik. Abartmayayım sokaklar çocukluğumdaki kadar tenhaydı. Yarım saatlik mesafede sadece dört faytona rastladık. Çok keyifliydi ama genelde bir gariplik olduğu kesindi.
Ev dönüşü Çarşı’daki iki balıkçıdan birinde oturduk. Tek masa bizdik. Bunun üzerine eşime döndüm, ‘Bu tenhalık neden?’ ‘Bu akşam Ramazan’ deyince dalgınlığımın sebebi ortaya çıktı. Anlaşılan gelen turistlerin büyük çoğunluğu ülkelerindeydi.
↔↔↔
Şehre dönüş için henüz vaktimiz olduğundan, Belediye Kahvesi’nde oturduk. Gözüm servis yapan garsonlarda, ama özellikle de Sami Bey’de. Delikanlılardan biri siparişimizi aldı. O arada sordum, “Sami Bey nerede?” “Emekli oldu, abla...” İçim bir tuhaf oldu. Aynı anda hem sevindim, hem üzüldüm. Sevindim zira onca yıl yorucu bir iş temposundan sonra dinlenmek onun da hakkıydı. Üzüldüm çünkü beyaz gömleği, siyah pantolonuyla, ciddiyetini hiç bozmayan simge bir isimdi Sami Bey. Şimdi her neredeyse sağlıklı ve mutlu olmasını diliyorum.