Son senelerde baktığımız zaman; bir Fenerbahçelinin hayatı hiç kolay değil. Futbol takımlarının başarısızlığı üzerinden ince bir çizgide dümdüz yürüyor. Çoğu iyi gün taraftarı olmadığı için de bu çizgiden ayrılmadan devam edebiliyor. Çizginin dışına taşanlara bugünün taraftarlık anlayışıyla mahalle baskısı olması da çizgide kalmaya yardım ediyor.
Yine de bu çizgide dikkat dağılabiliyor. Konsantrasyon zayıflayabiliyor. Haliyle ya futbol dışı branşlardaki başarılar o çizgide yürümek için denge oluyor. Ya da aynı zamanda bir sivil toplum örgütü olan bu camiayı bütünleştiren diğer değerler itici kuvvet oluyor. Mesela çağdaş olmak.
Peki, sporu genel olarak konumlandırdığımız yer neresi? Veya bir takım tutmayı?
Spor yapmak ile izlemek arasında büyük fark var. Bu iki aktivite çok farklı yerlerde konumlanmalı. Bunları ayırarak incelemek gerekiyor.
Spor yapmak benim gördüğüm kadarıyla iki ana motivasyonla yürüyor.
1. Sağlıklı olmak
2. İyi görünmek
Birçoğumuz doktor değiliz. Doktorların çoğunluğu da yeni bilgi getiren, rüzgârı tersine çeviren kişiler değil. Ufuk açan, yeni bir pencere yaratıp olaylara oradan bakan kişiler, insanlığa önemli katkı yapanlar bir azınlık.
Fakat bugünün dünya düzeninde hiç güvenilir olmayan bir sistem olmasına rağmen, zayıf ve birbirine muhtaç varlıklar olmamız sebebiyle bazı kalıpları doğru kabul ediyoruz. Bunların tamamını sorgulayacak zaman, maddi olanak, çalışkanlık, disiplin, zekâ, doğru bilgiye ulaşım, buna teşvik edecek iklim (listeyi çoğaltabiliriz) çoğumuzda olmadığı için de o azınlık hep azınlık olarak kalıyor.
Sonuç olarak da her sektörde var olan bu azınlığın pencerelerinden hayatlar yaşıyoruz. Doğru veya yanlış. Tabii bunlara kendimizin veya başkalarının tecrübelerini de ekliyoruz. Bütün bunlar ışığında, 2019’da yazdığım bu yazıda spor yapmak sağlıklı kabul ediliyor. İnsanlık olarak da buna teşvik edildiğimiz bir dönemi yaşıyoruz. Spordan kastımız da fiziki hareketler ile vücudumuzu belli bir düzeyde çalıştırmak. Ben de bunu yapıyorum, muhtemelen siz de. Olabildiğince… Kendimize bir yatırım gibi görüyoruz.
Spor yapmanın faydaları en azından o azınlık tarafından yapılan bilimsel gözlemlere dayandığı için doğruluğu tartışılmıyor. İyi görünmek ise tamamen algımızla ilgili. Dönemin şartlarında ne daha fazla önemseniyorsa, o “şey” çevresinde değişen bir algı.
Spor izlemenin de yine bazı duygusal boşlukları doldurduğunu, zamanı iyi değerlendirmek olarak algılandığını hep beraber yaşıyoruz. Bütün bu algılar ve yönlendirilmeler ışığında bir hayat yaşıyoruz.
Bir yandan da hayat dediğimiz de nedir tam olarak bilmiyoruz. Yaşıyoruz. Ya da biz yaşadığımızı düşünüyoruz. Ama tüm evrende nokta bile olmayan bir gezegende makro anlamda çok önemsiz bir hayat yaşıyoruz. Bir yandan da her birimiz o önemsiz hayatların başkahramanlarıyız. Her birimiz için diğer tüm roller bir bakıma yan roller. Ve evrende bakınca bu kadar önemsiz bir yaşama her türlü duyguyu yükleyip anlam kazandırmaya çalışıyoruz ama 10 milyon yıl gibi aslında kısa bir zaman sonra hiçbirimiz muhtemelen bilinmeyeceğiz. Ya da bilinsek bile büyük resimde ne önemimiz var ki?
Bu boşlukta belki de bir anlam yaratmaya, bu küçük ve kısacık hayatları önemli kılmaya çalışıyoruz. Herkesin kendi filminde yaşananlar da bunun bir parçası. Spor izlemek de dahil.
Bu düşünceyle yola çıkıp, Fenerlilere şunu söylemek istiyorum.
Çok da şey etmeyin yani. Bırakın Galatasaray şampiyon olsun. Çok da önemli değil.