Çin kaplanı

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
29 Mayıs 2019 Çarşamba

Nazım Hikmet’in muhteşem bir öyküsü vardır: Bir Çin Hikâyesi. Kapitalist dünyanın çılgınlaşan yöntemleriyle, misyonerlerce kendi toplumuna uzaklaştırılan, yabancılaştırılan, düşmanlaştırılan, Va Ni Fe’nin öyküsünü anlatır. Va Ni Fe bir küçük balıkçı köyünde babasının pek çok çocuğundan biridir ve adeta yok hükmündedir. Bir gün onu Hz İsa’nın sürüsüne katmak adına gelip, onunla Kitab-ı Mukaddes’i tanıştıran İngiliz misyonerin adeta bir örümcek gibi bedenini, ruhunu eline geçirdiğini anlamaz bile Va Ni Fe ve günün birinde İngilizler adına casusluk yaparken öldürülür. Amaç İngiliz şirketlerinin Asya’da çıkarlarına uygun kitleler yetiştirmek ve bunu da din yoluyla yapmaktır. İngiltere’nin ya da ülkesinin çıkarlarını adeta bir şirket yönetir gibi savunan, devleşen Doğu Hindistan Kumpanyasının Çin’de üretilen çayı alıp yerine Çinlilere afyon satması, sömürgecilikle geliştirdiği çirkin ticari politikalar en sonunda 1841 ve 1857’de Afyon Savaşlarına neden olur. 19. yüzyılın başında her üç Çinliden ikisi Hong Kong’da afyon bağımlısı haline gelmiştir. Bıçak kemiğe dayanmıştır, İngilizler için bir afyon pazarı haline gelen Çin’e gelen afyon, yine İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan’dan gelmekteydi. Afyon Savaşları, silah ve savaş tekniği konularında İngilizlerden daha zayıf olan Çin’in birçok ödün vermesiyle sonuçlandı. 29 Ağustos 1842’de imzalanan Nanking Anlaşması ve 8 Ekim 1843 tarihli Bogue Ek Anlaşmasıyla, Çin, büyük bir tazminat ödeyecek, ticaret ve yerleşim amacıyla beş limanı İngilizlere bırakacak ve İngiliz yurttaşlarının İngiliz mahkemelerinde yargılanması hakkı karara bağlanacaktır. Öbür Batı ülkeleri de hemen istekte bulunup benzer ayrıcalıklar elde ederler.

Hemen hemen aynı tarihlerde Baltalimanı’nda Osmanlı Devleti tarafından İngilizlere pek çok ödün verildi; üstelik tek bir damla bile kan akmadan çünkü öncesinde bu anlaşmayı gerekçelendirecek bir savaş yenilgisi görünmüyordu aynı yıllarda Çin’de olduğu gibi. Anlaşma, taraflı ve bağlayıcı maddelerle doluydu;  kapitülasyon ayrıcalıklarına ek olarak, Büyük Britanya vatandaşlarına ve tüccarlarına şimdi ve süresiz haklar tanındı. Osmanlı tebaasıyla aynı haklara iç ve dış ticarette eşit haklara kavuşturulan İngiliz tüccarları ve tüm Avrupalılar için Osmanlı bir Açık Pazar haline geliyordu. Zeynep Çelik’in ufuk açıcı Değişen İstanbul adlı eserinden alıntıladığım kadarıyla, o günlerin Avusturya Konsolosu bu durumu şöyle anlatıyordu: “1878 Anlaşması, Osmanlı sanayine düşmandır… Bugün bir Belçikalı tüccar Türkiye’ye sattığı mallar üzerinden yüzde 5 vergi ödemektedir. Oysa bir Türk tüccarı imparatorluk dahilinde bir vilayetten bir vilayete mal naklederken dahi yüzde 12 vergi ödemek zorundadır.”

Tabiidir ki köprülerin altından çok sular aktı. Üstte anlattığımız 19. yüzyılın başında Avrupalı ve Amerikalıların nasıl paylaşıp, sömüreceklerini bilemedikleri Çin, 1912’de, 2000 yıllık imparatorluğu yıkarak yepyeni bir yola başladı. Kendi içinde yaşadığı ve onu esirleştirmek isteyen tüm dış devletlerle savaşarak 1949’da Mao Ze Dung tarafından Çin Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Aynı yıl Türkiye’de ise ilk kez çok partili seçimler yaşandı. Birbirinden yüz binlerce kilometre uzak ama tarihin ilk asırlarında birbirinin gözünü oymuş iki toplum olan Türkler ve Çinliler, kendilerine gem vurmak isteyen toplumlar tarafında pek çok kez alt edilmeye çalışıldılar. Başardık… Biz de kendimizce başardık, başaramadık ki bu yazı bu iç muhasebelerin yazısı değil ama Çin bugün dünyanın devleri arasına girmeyi başardı. 1949’da ivmelenen büyük çabalarının karşılığını Çinliler içinde yaşadığımız dünyanın en büyük küresel güçlerinden biri olarak almış görünüyorlar. Bugün Huawei, ABD’ni ve en başta da lideri Trump’ın hedef tahtası haline gelmiş durumda. Gün geçmiyor ki Çin ve elektronik devi Huawei çeşit çeşit günahları yüzünden suçlanmasın. Akıllı telefon pazarının en önemli oyuncusu haline gelen, dünya çapında telekomünikasyon ekipmanı üreten en büyük firma olan Huawei, uzun zamandır sadece ABD değil, ABD dışındaki ülkelerin de radarında. Çin’in küresel şirketi, dünyanın gözünü diktiği 5G’nin de en önemli oyuncularından biri ve bu alandaki patentlerin yüzde 10’una sahip. Trump’ın ABD şirketleri tarafından doldurulması yüzünden, suçlamalarının dozu her daim artsa da Huawei, her türlü saldırıya şeffaflıkla cevap vermeye devam ediyor.

Çin’in bizden daha çok daha başarılı olmasının altında yatan en temel neden inovasyona, teknolojiye, insan aklına, çabasına verdiği değer şüphesiz. Kentlerimizi devasa beton abidelerle doldurduk, hava koridorlarını kestik; bu betonların arasında sıkışıp kaldık, çocuklarımıza, gençlerimize AVM ya da market gezmek, sürekli alışveriş yapmak ve hatta artık alışverişe doyamaz hale getirdik, yaşanmaz karmaşada ve kalabalıkta kentler yarattık, düşünemeyen daima bir şeylere sahip olmanın eksikliğini yaşayan toplumlar haline geldik, adını anadili Türkçe olup da başka dil bilmeyen insanlara kendilerini diğerlerinden daha üstün, farklı, sofistike veya artık ne derseniz deyin garip isimli siteler, yaşam alanları yarattık, dev duvarlar ve nöbetçi kulübeleriyle, açılıp kapanan güvenlik noktalarıyla kendimize benzemeyenleri etrafımıza yanaştırmadık. Ama o kapılarda bizi koruması için çalıştırdığımız insanların o hiç de kaynaşmak istemediğimiz kent yoksullarından olduklarını unutmak istedik, umursamadık. Bilemiyorum, bilemiyorum da bunları yapmaya devam edip; akla, bilme, mantığa, matematiğe, Türkçeye, en azından farklı bir dile emek vermiş, öğrenmiş gençler yetiştiremezsek, durum vahimdir.