Tarihi İtalyan Sinagogu, 30 Mayıs akşamı yine çok özel bir konsere ev sahipliği yaptı.
1862 yılından beri açık olan ve asıl adı ‘Kal De Los Frankos’ olan Tarihi İtalyan Sinagogu 2014 senesinde, içindeki 150 senelik Armonium enstrümanının tamiratı ile birlikte konserlere de ev sahipliği yapmaya başladı. İtalyan Sinagogu uzun yıllar boyunca, Pesah Bayramından önceki 12 hafta süresince cuma akşamları düzenlediği dualar ile İstanbul Yahudilerinin bir kültür ve irfan ocağı olmuş. 1999 yılından itibaren ise Şavuot Bayramı kutlamasının her yıl bu sinagogda düzenlenmesine karar verilmiş.
Gelelim, tarihi dokusunun güzelliğinin yanı sıra samimiyeti ve sıcaklığı ile bu çok sevdiğim sinagogda dinlediğimiz harika konsere. Etkileyici, akıcı melodileri ve çok yönlülüğüyle tanınan, Norveçli usta piyanist Jan Gunner Hoff’u dinleme fırsatı bulduğumuz konserde, dinlemekten ve birlikte çalmaktan çok keyif aldığım kıymetli Çellist arkadaşım Sedef Erçetin de konuk sanatçı olarak yer alarak, Hoff’un çoğu eserinde dinleyici ile buluştu.
İyi ki de öyle olmuş, çello öyle bir enstrüman ki, yer aldığı eserlerde eşsiz bir derinlik katıyor, insanın duygularına nazikçe ama çok derinden dokunuyor, hele ki icra eden Sedef ise! Piyano, vurmalı bir enstrümandır derdi Fransız piyano hocam Mme. Mounier, ne kadar da haklıydı. Ama çello bir ustanın dokunuşuyla insanın tüm duygularını birbirine bağlıyor, hepsini birden konuşturuyor sanki. Sedef’in usta, duygulu, incelikli çalışında ne kadar büyük bir yoğunluk vardı o akşam.
Her iki sanatçının da yaşamlarına sığdırdıkları başarıları yazmakla bitmez. İkilinin ilk defa İstanbul’da bir araya geldikleri konserlerin sonuncusunun Tarihi İtalyan Sinagogunda 30 Mayıs akşamı gerçekleştiği ‘Terra Nova’ adlı konserde, Hoff’un bestelerini dinleme fırsatı bulduk. Eserlerin melodik açıdan güzelliklerinin yanı sıra beni en çok etkileyen şey çalışlarındaki samimiyet oldu. Şüphesiz ki bu usta iki büyük müzisyen, enstrümanlarına teknik olarak çok hâkimler. Ama asıl önemlisi, bu teknik hakimiyeti çok derin, incelikli müziği aktarmaları için kullanmaları, zaten bir müzisyeni de büyük müzisyen yapan bu özelliktir bence. Projenin sahibi olduğu için, eser aralarında bestelerini büyük bir mütevazilik içerisinde ve yalınlıkla anlattı Hoff. “İlk defa bir sinagogda bulunuyorum” dedi büyük bir samimiyetle. Kendi düzenlemesi ile ‘Yerulaşayim Şel Zahav’ı seslendirdiler. Şimdiye kadar dinlediğim en duygulu yorumuydu bu şarkının. İtalyan Sinagogunda olduğumuz için Floransa’da bestelediği ‘Floransa’ adlı bestesini seslendirdiler daha sonra. Müziği duya duya, icra ede ede, ses dünyasını dikkatle dinleye dinleye sadece kulakları değil tüm algıları da hassaslaşıyor insanın. Gördüğünü, dokunduğunu, kokladığını, tattığını daha bir derinden hissetmeye başlıyor. İşte eğer kişi, kalbinde samimi ise bütün bu hissettiklerini dinleyiciye aktarıveriyor müzik aracılığı ile. O zaman dinleyici de hakikate, sevgiye, gerçek bir samimiyete dokunmuş oluyor. İşte öyle konserlerin büyüsü yaşam boyu sürüyor hem çalan hem de dinleyen için. Belki konserde dinlenenler unutuluyor ama bu dokunuş şekil değiştirerek insanın yaşamının her noktasına dokunmaya devam ediyor ve insan da temas ettiği herşeye aynı dokunuşla. İşte böyle büyülü bir konserdi 30 Mayıs akşamı Tarihi İtalyan Sinagogunun eşsiz dokusunda dinlediğimiz.