İsrail’deki şehirler arasında en çok ilgi çekeninin binlerce yıllık tarihi ve dini önemi sebebiyle Kudüs olduğuna şüphe yok. Ancak, 1909 yılında eski Yafa şehrinin hemen kuzeyinde kumulların üzerine kurulan Tel Aviv’i de hiç yabana atmamak gerekir.
İsrail’in ekonomik ve kültürel başkenti olan Akdeniz kıyısındaki bu kent, günümüzde modern yaşam tarzını benimseyenlerin merkezi durumunda. Her büyük şehir gibi zengin bölgeleriyle beraber fakir mahallere de sahip olan Tel Aviv, bu bağlamda aynı zamanda çelişkilerin de şehri.
Dindar ve muhafazakar kesimlerin yoğun olarak yaşadığı Kudüs’ün aksine, Tel Aviv sol ve liberal düşünce yapısına sahip insanların kümeleştiği bir kent olmanın dışında Yafa hariç az sayıda Arap kökenli insanın yaşadığı bir yerleşim olarak Kudüs’e nispeten çok daha türdeş bir profil sunmakta.
Bahar Tepesi anlamını taşıyan Tel Aviv ibaresi, Nahum Sokolov tarafından Theodor Herzl’in Altneuland (Eski Yeni Vatan) romanının İbranice tercümesinin başlığı için kullanılmıştı. ‘İlk İbrani Şehri’ olarak da tanımlanan Tel Aviv aslında ülkenin her zaman dinamik ve Avrupai yüzü oldu. Günümüzde finans sektörünün merkezi olan kentte, büyük ve küçük bankaların yönetimlerinin tamamına yakını bulunurken, önemli hukuk firmalarının da yarıya yakını Tel Aviv’i tercih etmekteler.
LGBT kesiminin de yoğun olarak yaşadığı şehir aslında plajları, kafe ve restoranları ile Akdeniz yaşam biçiminin bütün imkânlarını sunmakta. 1930’larda özellikle Almanya’dan yapılan göçler sonucu gelen mimarlar, Bauhaus tipi mimarinin yayılmasına olanak sağlamış ve 2003 yılında UNESCO tarafından kentteki 4000 civarındaki bu tip bina dünya mirasının parçası olarak tanımlanmıştı.
Kudüs ile tarihi gelenek konusunda yarışamasa da, bu değişik mimarinin ve Neve Tzedek gibi 19. yüzyılın sonunda Tel Aviv şehrinden önce kurulmuş bölgeleriyle, butikleri ve sanat galerileri ile Shenkin Sokağı ve yenilenen tren istasyonu ile kendine özgü bir ambiyans sunmakta Tel Aviv. Ayrıca, Yafa ile ortak bir belediye olan Tel Aviv-Yafo, Yafa’nın eski şehrinin düzenlenmesi ile başka bir ilgi alanı yaratmayı başarmış oldu. Şöyle ki, tarihi Yafa’da Abdülhamit döneminden kalan saat kulesi, çok sayıda camii ve kiliselerin yanında birçok bina restore edildi ve çeşitli mekanlar açıldı. Buradan Tel Aviv’in ve Akdeniz’in güneyden manzarasının keyfini çıkarmak mümkün.
Tel Aviv’in İngiliz mandası dönemindeki belediye başkanı olan Meir Dizengoff’tan beri şehri ‘Akdeniz’in merkezi’ olarak gören ve dünyanın diğer metropolleri ile kıyaslayan bir yaklaşım mevcut. Önceleri Paris ile karşılaştırılan kent, daha sonraları New York ile mukayese edilirken, aslında hedeflenen şehrin taşralı olmadığı, aksine bir dünya kenti olduğu iddiası ortaya konuluyordu. 2019 Eurovision yarışmasının Tel Aviv’de yapılması aslında bu iddiaları destekleyen ‘cool’ bir şehir imajını güçlendiriyor.
Bütün bu pozitif yönlerine rağmen Tel Aviv sadece şık Dizengoff Caddesinden veya plajlardan oluşmuyor. Özellikle güney Tel Aviv ve orada bulunan Tikva Mahallesi ve otobüs terminalinin civarı neredeyse bir Üçüncü Dünya Ülkesi imajı çiziyor. Buralarda, özellikle Levinsky Parkında yatan yüzlerce Sudanlı ve Eritreliyi görebilirsiniz. Doğal olarak burası, Kuzey Tel Aviv’in lüks Ramat Aviv Gimel gibi mahallerinden tamamen farklı bir dünya. Ülkelerindeki savaştan kaçan bu Afrikalılara karşı Likud Partisinden Kültür ve Spor Bakanı Miri Regev gibi siyasetçilerin “içimizdeki kanser” gibi tanımlamalar yapmış olması, birçok İsraillinin bu kontrolsüz ve illegal göçmenlerin ülke dışına gönderilmesi tercihlerinin sonucu olarak görülebilir.
Sonuç olarak her büyük şehir gibi zenginliği ve fakirliği içinde barındıran Tel Aviv ülkenin dışa bakan yüzü ve globalliğin temsilcisi olarak nitelenebilir. Kudüs’e mesafe olarak çok uzak olmasa da, düşünce yapısı ve yaşam tarzı olarak oldukça farklı bir profile sahip olduğuna şüphe yok.