Kıymetli yazarımız Metin Delevi’nin ‘Türkiye Spor Tarihinde Yahudi Sporcular’ adlı kitabı Libra Yayınları’ndan çıktı. Hızlıca bir tane edinmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Delevi, oldukça detaylı ve titiz bir çalışma yaparak 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet tarihinin son dönemlerine dek Türk Yahudilerinin spora katkısını objektif bir şekilde tarihi belgelere dayanarak gün yüzüne çıkarmış.
Kaynaklar bölümüne bakınca neden ‘detaylı’ ve ‘ciddi’ sıfatlarını kullandığım anlaşılabilecektir. Zira eserin, bu yönüyle bundan sonra yapılacak birçok akademik çalışmaya temel oluşturacağına inancım tam.
Kitapta bahsedilen her başlıktan ayrı bir hayat hikayesi çıkarmak mümkün. Delevi öyle bilgilere ulaşmış ki okurken insanın küçük dilini yutması mümkün.
Örneğin 5 Haziran 1905’te İstanbul Yahudi Jimnastik Kulübü’nün üye sayısının 97’den 61’e düşmesinden duyulan hoşnutsuzluğu, onuncu yıl kutlamalarından masraflar düşüldükten sonra elde edilen net 1284 kuruş gelirlerini nasıl kullanabilecekleri konusunda yönetim kurulunun yaptığı tartışmaları, kutlamaların sporculara verdiği manevi tatmin duygusunu sanki o yönetim kurulu toplantısındaymış gibi hissediyorsunuz. O kadar ki bir ara kendimi, “Neden şu kararı almadınız, ben olsaydım böyle yapardım” düşünceleriyle hayalimde başkan Schoenmann ile tartışırken buldum.
Yine Beşiktaş ve Fenerbahçe basketbol kulüplerinin ilk kadrolarının kapanan Bar Kohba takımının Yahudi oyuncularından teşekkül edildiğini bu kitapta öğrendim. Jak Habib, Mişel Gabay, Henri Duenyas, Moris Meşulam, İzak Ventura, David Filiba, Silvyo Gerşon, Aron Habib, Mordehay Habib isimlerinin 1944-45 ve 1945-46 sezonlarında Fenerbahçe basketbol takımının ana kadrosunu oluşturduğu gerçeğini kaç kişi bugün hatırlıyordur acaba? Bugün soyadlarını taşıdığımız dedelerimiz harika işler yapmışlar.
Ya Mösyö Tastasa’ya ne demeli? 1910 yıllarında ülkemizde başlayan motor sporlarının ilk temsilcilerinden birisi olan Tastasa’nın otomobiliyle fotoğrafını gördüğümde kendimi resmen bir film sahnesinde hissettiğimi söylesem abartmış olmam.
Galatasaray forması altında müsabakalara çıkan dönemin en önemli boksörlerinden Avram Levent’i, yine basketbolda Galatasaray oyuncusu Mr Rodrig’i ve atletizmde Türkiye şampiyonu olan İzak Franko’yu ve Türk basketbolunun ilk isimlerinden biri olan 25 kez A milli formayı giymiş Avram Barokas’ı da burada anmadan geçemeyeceğim.
En ilginç bulduğum sporcular ise Jak Habib ve Hazday Penso. Bar Kohba’da oynadıktan sonra kulübün kapanmasının ertesinde Beşiktaş’ta forma giymeye devam eden Penso, ve yine Beşiktaş ile Fenerbahçe formalarını giyen Habib, 1936’da Berlin Olimpiyatları’nda A Milli forma ile müsabakalara çıktılar. Berlin Olimpiyatları deyip geçmemek lazım. Adolf Hitler’in Aryan ırkı tezine dayanarak güç gösterisini yaptığı bu oyunlarda Yahudi sporcuların Alman forması altında yarışmalarının yasaklandığını hatırlatmak isterim. Türkiye, işte bu olimpiyatlarda Hitler’in gözüne soka soka milli takımında Yahudi oyuncularını oynatmış, Hitler’in tezini çürütmüş ve dünyaya en güzel kardeşlik dersini vermiştir.
Maalesef bugüne kadar böyle bir çalışmanın yapılmamış olması toplum olarak tarihe ne kadar az önem verdiğimizi de ortaya koyan bir başka konudur. Neyse ki Delevi, buradaki eksiği görüp uzun bir çalışmanın akabinde bizleri o günlere geri götürüyor ve aslında kim olduğumuzu, nerelerden geldiğimizi ve neler yaptığımızı bizlere hatırlatıyor. Büyükannelerimizle ve dedelerimizle bir kez daha gurur duymamızı sağlıyor.
Bu eşsiz eser için kendisine şükranlarımı sunuyorum.