Kutsal Topraklar’da barış, piyasalar ve ötesi

Metin SARFATİ Köşe Yazısı
17 Temmuz 2019 Çarşamba

Zaman yapılmış olduğum madde
Zaman beni sürükleyen bir nehir, ama ben zamanım
Beni paramparça eden bir kaplan, ama ben kaplanım
Beni yok eden bir ateş ama ben ateşim

Jean Louis Borges


Élohim’in gizemi, piyasaların büyüsü

Hobbes’un ünlü Léviathan’ının temsiline bakıldığında canavarın devasa gövdesinin ‘bağımsız ve özgür halk’ın muhtelif katmanlarından oluştuğu fark edilecektir. İlginçtir, bu korkunç yaratık baş kahyasının önünde korku ve terör içinde başını eğecektir.

Temsili olan aslında bugün gerçek olanla örtüşmeyecek midir? Canavarı oluşturan unsurlardan biri olacaktır devlet adamları. İlke olarak devlete hizmet etmek için yola çıkan politikacı, karşısına dikilen gücü ürkütmemek için her türlü soysuzluğa, dönekliğe, eğilip bükülmeye hazır olacaktır. Korkunç canavar bundan dolayı en küçük bir gürültü karşısında bile hemen buz gibi bir tavırla başını öne eğmeğe hazırdır.

İlginçtir; devlet adamını ve canavarı ürküten soyut bir topluluktur. Kimliği ve niteliği belirsizdir. Metafizik bir görünüm içinde tekil olanla çoğul olan birbirinin içinde olacaktır burada.

Uzaktan dinselin gizemini çağrıştıracaktır Léviathan’daki büyük korku. Tanımlanamayan, ölçülemeyen değil midir Élohim’de? Tek olan değil midir çoğul olan burda da. Tanrı tek ve biricik olandır ama kutsal öğreti, başlangıçta “Tanrılar göğü ve yeri yarattı” ile başlayacaktır.

Tekil olanla çoğul olanı karıştırmak bilinçli bir eylem midir? Çoğul haldeki özne ile başlayan tümcenin tekil yüklem ile bitmesinin anlamı nedir?

Gizemi ve ürküntüsü birbirinin içinde katlanarak büyüyecektir böylece Élohim’in ve ister istemez bugünün piyasası düşecektir akla.

Piyasalar çoğul mudur? Öyleyse yüklemin de aynen kutsal öğretideki gibi cümlenin sonunda çoğul olması gerekmeyecek midir? Tümcenin doğrusunun mesela ‘piyasaların tepkisi’ değil, ‘tepkileri’ olması gerekmeyecek midir? Yoksa piyasalar da Élohim gibi insanın üstünde tanımlanamayan bağımsız bir güç müdür bugün?

Devlet adamına ve ardından, korkunç canavara baş eğdiren, onları her türlü tavize ve soysuzluğa iten bu soyut kavram, Élohim’in etimolojisinden bilerek mi örnek almıştır bilinmez ama Élohim’in tarif edilemezliği gibi piyasalar da artık tanımlanamaz olandır. Tekildir ve çoğuldur aynı zamanda piyasa. Ve aynen Léviathan’daki gibi o da en küçük bir gürültüden ürken ve kaçandır.

Piyasaları ürkütmemesi gerekecektir siyasetin, yani toplumun ve insanın.

İlginç değil midir, dehşet saçan canavar, kendisi terör kaynağı olmasına ve insana korku salıp onu soysuz, onursuz, ahlaksız eylemlere kışkırtmasına rağmen, en küçük kıpırtı ile tedirgin olacaktır.

‘Küreselleşmiş piyasa’nın bizzat kendisi olmayacak mıdır insanı ürküten daha başta. O değil midir eyleme yön veren? Onun sinyalleri değil midir dehşet  içinde bırakan biçare devlet yöneticisini. Ve nihayet, siyaset secdeye durmamakta mıdır onun yarattığı veya muhtemelen yaratacağı terör karşısında?

Ama siyaset, toplum demektir aslında. İnsanın tek olduğu bir yerde siyaset de olamayacaktır çünkü. Yine de yetmeyecektir bu tanım; siyaset, en azından ilke olarak özgür ve bağımsız olduğu varsayılan insanların toplumunda gerçek anlamda mümkün olabilecektir. 

Siyasetin ‘büyük dev’e, piyasalara, tabii olması bu durumda insanın da özgür olmaması demek olacaktır.

Sonuç olarak siyasetin, bir tanımlanamazın, bir büyünün emrinde olduğu yerde özgür olmayan insanların ürkek ve ahlaksız yöneticileri eğilip bükülüyor olacaklardır.

Ekonominin büyüsü kitleleri sardığında siyasetçi de çoktan iradesini piyasalara teslim etmiş olacaktır.

Ekonomi çünkü yeni zamanların kutsalı zenginleşme demek olacaktır. Buna rağmen topluma ve siyasete egemen olduğunda dehşetin şimşekleri, zenginliğin peşindeki insanın yaşamını kâbusa çevirecektir.

Ama Sırat Köprüsü’nün öte tarafında cenneti bulma ihtimali de vardır. Yer üzerindeki cennet gibi öte taraf da zenginliğin göz alıcı renklerine boyanmıştır. Öyle ise ekonominin büyüsüne teslim olunabilecektir. Ekonomi de modern zamanlarda piyasa denilen soyut bir temsilde somutlaşacaktır. 

Bugünün dünyasında, bu tarafın hesabının çıkarılması sanki Élohim’den çok piyasalara bırakılmıştır. Élohim Sırat’tan sonrası ile meşgul olacaktır ancak.

Piyasalar bu tarafın Élohim’ini de siyasayı olduğu gibi öncelemiştir.

“Vaat edilmiş topraklar” üzerinde de yeryüzü yaşamı kuşku yok buna göre biçimlenecektir. Anlaşılıyor ki orada da egemen olan bu ürken ve ürküten canavardır. Doğaldır ki zenginleşme hayali borsanın çığlıklarının arasında dokunacaktır burada da ve Élohim bile bu çığlıklardan ürkecektir.

Özgür insan burada da kaçınılmaz olarak var olmayacaktır çünkü.

İşaret ettik; özgür insanın olmadığı yerde çağdaş anlamda toplum da yoktur.

Hâlbuki çok eskiden beri ‘tanrılara ait’ bu topraklar üzerinde umulurdu ki insanlar hayali ve maddi zevklere bu kadar çok teslim olmama bilgeliğine sahip olacaklardı.

Diğer coğrafyaların fanilerinden uzakta bir yaşam oluşturma uzakgörüsüne sahip olacaklardı. ‘Altın buzağı’yı da Midas’ın1 öyküsünü de biliyor olmalıydılar çünkü.

Umulurdu ki ‘kutsal topraklar’ın yöneticileri böyle kolayından ürkmeyeceklerdi piyasalardan. Teslim olmayacaklardı hemen modern zamanın bu büyüsüne. Onu denetimleri altına almayı bileceklerdi. Onlar binlerce yıllık serüvenlerinde nelere tanık olmamışlardı ki.

Terörün fırsatı veya damat Kushner’le kayınpederin uyumu

Lévinas’ın deyişi ile ‘sonun sonundan’ kaçmış olacaktı damat Kushner’in ailesi. Sessiz acıların gökyüzünü kızıldan karaya boyadığı topraklardaki hıçkırıkları biliyor olmalıydı.

Yeniden doğuşun mümkün olabileceğinin tartışmalarına da tanık olmuş olmalıydı kendisi. Ama emlak ‘business’ının yoğunluğundan veya finans kitaplarından başını kaldıramamış olacak ki, Hitler’in ‘nihai çözümü’nün dehşetini ailesi gibi yaşamış olan Buber’i okumaya dahi vakti olmayacaktı! Ünlü kayınpederin klanına dahil olduktan sonra da tüm etik kitaplarının Beyaz Saray’a girişini yasaklamış olmalıydı.

Hâlbuki ‘piyasa’ları gözetmekten başını alıp Buber’e vakit ayırsaydı, ‘kutsal topraklar’da bir toplum ve devlet olarak yaşamaya talip olmanın ancak hangi amaçlar içinde anlamlı olduğunu öğrenmiş olacaktı. Şöyle yazıyordu çünkü Buber: “İlkel bir cemaat yaşamı ancak kan bağının geçerli olmadığı bir toplum kurulduğunda aşılabilmiş olacaktır.” Devam edecektir Buber: “İnsanlar, bireyselliklerinin ötesinde bir iletişim kuramazlarsa barış mümkün olmayacaktır.” Yetinmeyecektir filozof, uyaracaktır: “Ancak hakikatin peşinde koşanlar kutsal topraklar üzerinde gerçek bir halk, gerçek bir toplum oluşturabileceklerdir” diyecektir.

Ve damat-kayınpeder işbirliğinin bundan haberi olmadığından onlar da şöyle yanıtlayacakladır sanki filozofu: ”kutsal topraklarda da barış her yerdeki gibi piyasalardan geçer, öyle ise öncelikle Léviathan’ı ürkütmemek gerekecektir. Bundan herkes kazanç sağlayacaktır.”

Kâr sağlandığında, piyasa hayalinin gerçek toplum ve insana ihtiyacı olmayacaktır demek istemektedir Kushner. Kâr sağlayacak olanların da insana ve topluma ihtiyacı olmayacaktır çünkü. Ve piyasa ile borsa onun için gizemli görüntülerini koruyacaklardır.

Kutsal Topraklarda Hüzünlü Olan

Modern zamanların damat- kayınpeder ilişkisinin önerilerinin kutsal topraklardaki yöneticilerin kimileri tarafından onaylanması hüzünlü olacaktır. Zenginliğe ve onun kırıntılarına dahi sahip olmak isteyecektir herkes. Devletin yöneticileri piyasaları ürkütmemek için eğilip büküleceklerdir. Canavar bile başını eğecektir. Piyasanın zenginleşme vaadi, kutsal topraklarda bile boyun eğdirecektir bilgelikten nasiplenememişlere.

Acı bir tebessüm yayılıp kapsayacaktır her yanı. Hobbes gelecektir onların başında. Kushner 50 milyar dolar önermişti. Daha ne istenebilirdi ki?

Tanrılar bile şaşıracaklar mıdır olup bitene?

İnsan olan bu yeni tanrıya, zenginleşmenin Tanrısına hemen teslim olmamalıydı.

Borsanın çığlıkları arasında yeniden aynı oyun perdelerini açmamalıydı.

 

 

1 Dionisos, Midas’a istediğini yerine getireceğini söyler ve Midas ondan dokunduğu her şeyi altına çevirmeyi diler bu isteği gerçekleşir. Midas ilk zamanlar memnundur halinden fakat yiyecek, içecek her şeyin altın olması onu zora sokmuştur ve sonra bundan vazgeçtiğini söyler ve yardım ister. Dionisos ona, Paktalos Irmağında yıkanmasını söyler. Kral bunu gerçekleştirir ve eski haline geri döner.