İran ile ABD arasında çıkabilecek sıcak bir savaştan son anda dönülürken İran, krizi daha da tırmandıracak açıklamalardan geri kalmadı.
Tahran, geçen sene ABD’nin tek taraflı olarak çekildiği, İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlandıran anlaşmadaki limitlere uymayacağını ve uranyum zenginleştirme limitlerini aşacağını bildirdi. Bugün ise İran ve AB’nin karşılıklı açıklamalarından Tahran’ın yumuşama sinyalleri verdiği görüyoruz. Molla rejimi ne kadar saklamak istese de, aslında çaresizliğini ortaya koyuyor.
Nükleer anlaşmadan çekilmeyen Almanya, İngiltere ve Fransa ise ilk günden beri İran’a ABD olsa da olmasa da anlaşmaya sadık kalması konusunda çağrıda bulunuyor. İran Cumhurbaşkanı ise ABD’nin anlaşmaya geri dönmesi halinde masaya tekrar oturacağı mesajını verdi.
İran, molla rejiminin söylemleri ve terörizme destek vermesi sebebiyle başlatılan yaptırımlar sebebiyle çok büyük ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Hiç şüphesiz ekonomik sıkıntıları en fazla İran halkı çekiyor. Ancak ne yazık ki halkın elinde mevcut idari yapıyı değiştirecek bir güç yok. Halkın çoğunluğu bu rejimden kurtulmak istese de, son derece iç içe geçmiş ve çapraşık yapılarla korunan rejimin yıkılmaya pek de niyeti yok. Devrim Muhafızlarının ve İran ekonomisinde önemli bir yer tutan şirketlerinin ABD tarafından terörist ve teröre destek veren kuruluşlar olarak ilan edilmiş olması da kısa vadede bir değişim yaratamayacak. Ancak Ruhani’nin, ABD’yi müzakere masasına oturtma çabaları göz önüne alındığında, durumun kendileri için pek de iç açıcı olmadığı aşikar.
Bir anlamda köşeye sıkışan molla rejimi belki de hiç olmadığı kadar tehlikeli. Ayakta kalma mücadelesi veren mollaların iktidarı korumak için yapabileceklerini anlamak hiç de zor olmasa gerek. Yemen üzerinden Suudi Arabistan’a, Hizbullah’ı kullanarak İsrail’e saldırıları arttırması en fazla öngörülen sonuçlar.
Hizbullah’ın arkasında İran olmadan terörist bir eylem geliştiremeyeceği gibi, gizlendikleri yeraltı sığınaklarından bile çıkamayacakları bir başka gerçek. Kaldı ki henüz geçtiğimiz hafta Hizbullah Lideri Nasrallah İsrail’i alenen tehdit eden açıklamalarda bulunarak İsrail’in hem askeri hem de sivil bölgelerini hedef alan terör saldırıları planladığını açıklamıştı. İran yönetimi tehditlerine devam ederken, İsrail savaş uçaklarıyla Girit adasına kadar uzanan bir tatbikat gerçekleştirdi. İsrail bu tatbikatla tehditlere karşılık gerekirse İran’ın derinliklerine kadar vurabileceği mesajını verdi.
ABD ile İran sürekli bir savaşa girecekmiş gibi dursa da, varılan noktada İran’ın kaybedeceği bir savaşa girmek istememesi daha olası. Kaldı ki İran uranyum zenginleştirme ve nükleer silah edinme konusunda provokatif söylemlerine devam ederse, ABD’nin istediği ortamı da gerekçeyi de hazırlamış olur. Trump başkanlığındaki ABD, İran’ın nükleer silah edindiğini duyduğu anda kısıtlı güçte de olsa bir nükleer silahı İran üzerinde kullanmaktan çekinmeyecektir. Askeri bir bölgeye veya petrol üretim havzalarından birine atacağı bu tarz nükleer bir bomba minimum can kaybıyla hedeflenen maksimum etkiyi yaratabilir.
İran molla rejiminin terörü desteklemekten vazgeçmeyeceği gibi zaten uymaya niyetli olmadığı nükleer anlaşma limitlerine de ABD’nin anlaşmadan çekilmesini bahane ederek uymayacağını açıkladı. Trump’ın ikinci dönem seçim kampanyasındaki ana hedefi bu nedenle İran olacaktır. Seçim demişken, Trump’ın ikinci dönem için seçilebileceğini söylemek muhalifleri açısından çok güzel haber olmasa da, iyi giden Amerikan ekonomisi göz önüne alındığında pek de yanlış olmayacaktır.