Dindarlık hali

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
21 Ağustos 2019 Çarşamba

Kudüs’ün ultra-Ortodoks kesimini konu alan bir dizi izledim. Adı Shtisel. Filmdeki olaylar heyecan içermiyor sadece durum içeriyor. Dizi, dört nesil Ortodoks Yahudi yaşamından kesitler veriyor. Bu dizinin dünya çapında tutulmasının nedeni, ritüellere sadık ve katı kurallı bir çevrede geçmesine rağmen, yine de hepimizin kendi yaşamında deneylediği hasretlere, utançlara ve aşklara birebir meyilli insanlar görmek… Dizi pek çok gerçek Hasid tarafından sıkıca denetlenerek kurallara uygun halde senaryolaştırılmış. Dizideki kadınların sokaklarda hızlı adımlarla ve görünmez gibi yürümesi bile çalıştırılmış. Ve dizi ABD’de televizyonun aslında yasak olduğu pek çok Ortodoks çevrede bile gizlice izlenir olmuş.

Gelelim dikkatimi çeken durumlara. Haberleşmenin duvarlara yapıştırılan posterlerle sağlandığı, yardımlaşma çağrılarının araba üzerinden megafonla yapıldığı mahalleler hayal edin. Evlilik çağına gelen gençlerin bir çöpçatanın defterindeki kayıtlar sayesinde tanıştırıldığı bir dünya. Orada her aile hakkında bazı notlar düşülmüş ve kurşun kalemle eklemeler yapılıyor sürekli. Örneğin, daha önce nişan atan bir kişi sonra artık A kalite bir aday olmaktan düşüyor. Tora çalışan makbul, ticaret yapan daha az makbul gibi.

Ailelerin bölünmezliğinin hırsların önüne geçtiği bir yaşamdan bahsediliyor dizide. Ancak kardeşlerin arasında mezar yerini kıskanmaya kadar giden minik hırslar yine de var… Hayat dindar mahallelerde de sadece bizimkinin bir kopyası…

Erkek çocukların yeşiva eğitimindeki sözde katılık, çoğu zaman öğretmenlerin yufka yürekliliği ile bildiğimiz okul hayatına dönüşüyor. Dikkatimi çeken bir detay, İsrail’in kurtuluş gününü açıkça reddeden dindarların, aslında hava kuvvetleri gösterisini gizlice izlemeleri ve hayranlık gurur karışımı bir duygu ile ülkelerine ait hissetmeleriydi…

Sosyalleşmenin çoğu sulu yemeklerin yendiği masa başları oluyor. Kurulu düzen arayışındaki dullar, dizinin en köklü karakterini ele geçirmek için hep yemek hünerlerini kullanıyorlar. Katı kuralların esnetildiği pek çok olay var o yaşamlarda da. Örneğin baba, oğlunun resim yapmasının bir tutkuya dönüştüğünü fark edip, kendi kurallarını bir kenara bırakıp oğlunu destekliyor. Ancak baba, oğlunun yaptığı başyapıtta saçları açık kadının kendi merhum eşi olduğunu kabul edemiyor ve oğlunu resmi sergilemekten men etmeye çalışıyor. Okuyanlar hatırlar, Potok’un ‘Benim Adım Asher Lev’ adlı romanında yine Ortodoks bir Yahudi genç ressam kendi değer yargılarını çiğneyen bir kararla annesini çarmıha gerilmiş olarak resmetmiş ve istemeden de olsa geçmişi ile arasındaki bağları koparmak zorunda kalmıştı. 

Ortodoks katılığında çocuk yetiştiren baba, trende çocuğunun kadınlara bakmasına engel olmak için gözlüklerini çıkarıp oğluna takıyor. Böylece ikisinin de görmesi bulanık hale geliyor. Ancak yine de merak meraktır… Nefsi kontrol altına almak epey çaba gerektiriyor. Nitekim en büyük tutkusu düğünlerde şarkı söylemek olan Zvi Arye adlı karakter, zaaflarını sineye çekip üstüne örtü örten ve hep içinde pişmanlıklarla yaşayan ezik insanların temsilcisi olarak dizide yerini alıyor.

Kısacası, insan doğasını hangi büyüklükte bir örnekleme toplayarak incelersek inceleyelim, yine hırslısı, dolandırıcısı, sanatçısı çıkacaktır. Ne kadar kural konulsa da insan, yaratılışındaki zaaflara ve tutkuları tatmaya çalışacaktır. Bazısı kararlı olup başaracak, bazısı ise sadece hüzünle durağan yaşamaya devam edecektir.