“Bir ağacı arkadaş edinmekte hiç bir yanlış taraf yoktur.” Bob Ross
Bir iletişim sistemi olarak ağaçlar
Ağaç Bilimcisi Suzanne Simard 30 yılı aşkın süredir Kanada ormanlarında araştırmalar yapıyor. Çalışmaları ormanların gördüğümüzün çok ötesinde yaşayan dev bir organizma olduğunu gösteriyor. Ağaçlar toprak altında, kökleri üzerinden ve düzinelerce mantar ile işbirliği yaparak birbirleri ile sürekli iletişim halindeler. Göreceli olarak daha fazla olandan göreceli olarak daha az olana doğru çift yönlü bir akış var. Öte yandan ormanda ağaç aileleri de var. Bir internet sistemi düşünün: “hub”lar (faaliyet merkezleri) ve iletişim ağları. Sadece kimyasal ihtiyaçlar değil, ama bilgi aktarımı da var. “Kompleks bir sistem olarak ormanın en özel yanı, inanılmaz bir öz-sağaltım sistemine sahip olmasıdır” diyor Suzanne Simard: “Son araştırmalarımıza göre, ağaçları keserken hub noktalarına, genlerle genotiplere zarar vermediğimiz ve çeşitliliği koruduğumuz sürece sistem kendini çok çabuk yeniliyor. Ana ağaçlar gerektiğinde tüm bilgisini bilgeliğini de ailesine aktarıyor. Ailede, ana ağaç - kendi cinsine biraz daha fazla iltimas geçse de- farklı cins ağaçlar da var… Ancak, bir hastalık ya da aşırı kesim (ya da yangın) sonucu sistemin kaldırabileceğinden daha fazla ana ağaç ve/veya iletişim ağı zarar görmüşse, sistem çöküyor.”
Ernst Zürcher, İsviçre’de Lozan ve Zürih Politeknik Okulunda eğitim veren bir orman mühendisi. Bitkilerin elektrik sinyalleri, hertz dalgaları ve gaz değişimleri ile iletişim kurduklarının üzerini vurguluyor. Bugün artık bilim, bitkilerin sesler de ürettiğini kanıtlamış durumda. “Her tür ses, ultra düşük frekansa kadar bizim beyin frekanslarımıza benzer her türlü frekansta ses üretiyorlar ve bu boyutta da bir iletişimleri söz konusu” diyor.
Ayrıca ağaçlar Japonya’da yapılan çalışmaların gösterdiği gibi gelmekte olan bir depremi önceden hissedebiliyorlar. Ağaçlara takılan elektrotlar sayesinde sismik bir hareketlenme önceden tespit edilebiliyor.
Ağaçlar zeki organizmalar mı?
Ağaçlar yaşamlarını sürdürebilmek için stratejiler üretebiliyorlar. Bir hayvan bir ağacın yapraklarını yemeğe başladığı zaman dakikada bir santimetre ilerleyen bir elektrik sinyali ağacın kökleri ve köklerine bağlı mantarlar üzerinden çevre ağaçlara bildiriyor. Bu şekilde tehlikeden haberdar olan ağaçlar yapraklarının yenemez olmasını sağlayacak acı bir tanen üretiyorlar. Peter Wohlleben 30 yıldan uzun süredir Almanya’da Hümmel’de her gün saatlerce ormanı arşınlıyor, inceliyor. “Şimdiye kadar ağaçların bir tehlike karşısında ne konuştukları araştırıldı. Beni asıl ilgilendiren iyi hissettikleri zaman neler anlattıkları” diyerek ağaçların bir ilişkisini anlatıyor: “Bakın bu iki ağaca. Sevgili gibiler. Birbirlerinin yaşam alanına saygı duyarcasına dallarını aksi yönlere uzatıyorlar, ancak toprağın altında, kökleri birbirleriyle sarmaş dolaş.”
Bitkilerin bir beyni var mı?
Fransa’da Clerment-Ferrand’da bir laboratuvar bitkilerin de insanlar gibi hislerinin olduğunu kanıtlamak üzere yola çıkmış. Elektrotlarla yaptıkları çalışmalarda bitkilerin etkilere anında elektrik sinyalleri ile beyin ensefalogramında görünene benzer tepki verdiği gözlemlenmiş: “Sonuç olarak ağaçlar, hissediyor, analiz ediyor, strateji üretiyor ve uyum sağlıyorlar.”
Ağaçlar kendi bedenlerinin bilincinde midir?
Daha düne kadar araştırmacılar ağaçların ışığa çekildikleri ve yerçekiminin etkisine bağlı oldukları için dik durduklarını düşünüyordu. Bilim adamları ufak ağaçları karanlık ve yerçekimsiz bir ortamda incelemişler. Küçük ağaçları sürekli ancak yavaş bir sistemle yukarısı ile aşağının birbirine karışmasını sağlayacak şekilde döndürmüşler. Yine de ağaçlar, dik uzamaya devam etmiş. Yani hiç bir yönlendirme işareti yokken bile ağaçlar kendi bedenlerini algılama ve dik durma becerilerini korumuşlar. Bu da kendi bedenlerinin farkında olduğu anlamına geliyor. Dallarını sağa sola uzatırken, meyve verirken ağaçlar da tıpkı hareket halinde olan insanlar gibi dengelerini korumak ve dik durabilmek için hareket halinde. Ancak hareket çok yavaş olduğu için insanın çıplak gözle bunu görmesi mümkün değil.
Japonya’da Shiba Üniversitesinde Profesör Miyazaki 25 yıldır ağaçların sağlığımıza katkılarını araştırıyor. Orman fotoğrafları ya da yaprakların kokusu karşısında insanın beyin dalgalarının rahatladığını kanıtlamış. “Size garip gelebilir ama oldukça mantıklı. Binlerce yıldır insanlar doğanın ortasında yaşadılar. Şehir hayatı 200-300 yıllık bir süreç ve modern yaşam stres yaratan ciddi bir adaptasyon çabası gerektiriyor. Doğa ve özellikle orman o kadar içimizde ki ufacık bir ifadesi bile bizi özümüze geri davet ediyor.” Dr. Miyazaki, çalışmaları doğrultusunda 1982’den beri Japonya’da önleyici bir tıp yöntemi olarak uygulanan ve 'Orman Banyosu' olarak tabir edilen terapi yöntemini de geliştirmiştir.
↔↔↔
Belki de bilim adamlarının vardıkları sonuçları incelemek ağacın bizler için sadece bir doğal kaynak olmanın ötesinde bir canlı varlık olduğunu hatırlamamız için önemli bir adımdır. “Ben” bilinci her şeyden ve herkesten önemli olduğunda unutuyor çünkü insan. Kendisinin de doğanın ta kendisi olduğunu unutuyor. Kestiği, yaktığı her ağaç ile kendi geleceğini de kesip yaktığını unutuyor. Bir gün nefessiz kaldığında, ağaçsızlıktan yağmur düşmediğinde topraklarına, artık bırakın yıkanmayı, içecek bir damla su bulamadığında hatırlayacak 'biz'i... İş işten geçmiş olacak.
Ya da, şimdi... henüz her şey kaybedilmemişken.. Daha hala hayattayken ormanlar, fark edersek birbirimizden ayrı bir geleceğimizin olmadığını.. Ve ateşi, yok etmek için değil, yaratmak için kullanırsak artık, her birimiz için yaşanası bir dünyayı yaratmak mümkün.