Bir erkeğin uyanışı

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
11 Eylül 2019 Çarşamba

Dünyada sevilecek tek kadının annesi olmadığını kabul etmesiyle başlar. Duygularıyla baş edebilmeye cesaretle adım attığında başlar. Cenneti, annesinin ayağının altında değil kendi seçimlerinde ve iradesinde aradığında başlar.

Annesinin değil, anneliğin kutsal olduğunu idrak ettiğinde bağımlılık ilişkisi kurmaz haliyle oğlan çocuğu gibi dolaşmaz artık erkek. Kendi seçimlerinin sorumluluğunu alıp etrafı suçlamadığında hayatı da başlar.

Biliyorum hiç birimizin yolculuğu öyle kolay değil. Ne dalgalar aşıp, hangi dağlardan yuvarlanıyoruz. Ve hayat, kitaplarda anlatıldığı gibi her zaman öyle kolayına gitmiyor. Filmler kadar romantik sahnelerimiz olamıyor. Yağmurun altında öpüşerek finaller yapamayabiliyoruz. Fakat rollerimizi karıştırıp filmin devamı için ısrarcı olursak isteneceğimiz yer bir adamın bizi sardığı kollar değil, yakasına ya da paçasına yapıştığımız kendi oğlumuz oluyor… Bazen kadının yeterince sevilmediği yerde fatura erkek çocuklara kalıyor. Bile isteye değil elbet. Ama tahsilatı anne yapıyor. Bilinç dışı böyle çalışıyor, dişiyi dengeye getirirken kimlerin kurban olduğu bazen konu bile olmuyor. Ta ki taraflardan biri uyanıp oyundan çıkana kadar tekrar sahneler, gelen giden kadınlar bu hikâyeyi hatırlatmaya devam ediyor.

Bize yüklenen kadın ve erkek rollerine eş, sevgili, anne, baba, çocuk, kardeş vs’yi eklemek ve bunlarla başa çıkabilmek zamanla yarışmanın ötesinde ve hiç kolay değil. Hariçten gazel okumadığımın bilincindeyim. Çünkü bu meseleyi anlamak için ciddi bir külliyat devirdim. Uzmanlarına sordum. Deneyimleri izledim. Geçmişten gelen olayların örgüsünü takip ettim. Toplumda anneliğin gözden kaçmayacak oranda kadınlar tarafından yaslanılacak güvenli bir dağ gibi yaşandığı artık yeni bilgi bile değil. Yeni olan yeni jenerasyonun da bundan çıkacağına buna eşlik etme çabası. Yani bu kadar bilginin olduğu yerde hala bilinç dışı denen toplumsal alışkanlıklara teslim olmamız. Bizi öncelikle çevreleyen fikirlerimize bakalım.

Söylediğimiz gibi yaşamakla, sözlerimizi davranışlarımızla desteklediğimizde aslında erdemler bizi buluyor. Katılığı kararlı olmakla karıştırmadığında bir erkeğin hayatı cennet oluyor. Erkekliğin ataerkil model yani evin reisi rolüyle sadece bir kural koyuculuk olmadığını fark etmesiyle başlıyor uyanışı. Belki de omuzlarına yüklenen o büyük rollerde ezilmeyi bırakıyor. O da sonuçta bir çocuktu günün birinde… “Bir kadına söz geçiremedin” türü genel geçer kalıpları içinden çıkardığında, söz geçirmek değil söz birliğine hatta zaman zaman da ayrı fikirleri benimsediğinde gücü başlıyor. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünden ziyade, her başarılı erkeğin öncelikle kendi kişiliği vardır şeklinde motto sahibi olmakla yola çıkıyor. Manipülasyonlara niye geçit versin ki olgunluk. Övülmeye de ihtiyaç duymaz, kendini bilir. Dinlemek ister.

Zevkin almak sevginin ise vermek olduğunu hayatına uyguladığında tamamlanır.

Annesiyle arasına sağlıklı bir mesafe koymakla başlar bir erkek. Annesinin kocası değil sadece evladı olduğunun bilinciyle yaşar. Adam olmayı değil insan olabilmeyi önemser.

Hiçbir cennet annelerin ayaklarına serilmez. Tabanlarından nehir geçmez. Anneler de yanılır, hata yapar. İyi bir evlat yetiştirmek için çabalar bir anne. Ayrıca bu yazı anneleri kötülemez. Ne büyük çabalarla çocuklarına kol kanat geren annelerin bir noktadan sonra özellikle erkek çocuklarıyla bağını sağlıklı bir şekilde kesmesi ve kendi hayatlarına bakmasını diler ancak bu yazı. Çünkü bağ, bağımlılığa dönüştüğünde önce yetersiz hisseder erkek, ilişkilerine bağlanamaz, bereketi istikrar bulamaz. Başı sıkıntıdan dertten çıkmaz.

Oğullarının büyümesine izin vermeyen anneler var. Maalesef var. Hepsi çok iyi niyetli. Lakin içten içe şu hayatta kendisinden başka sevilecek kadın olmadığını sanabiliyorlar. Oysa izin vermek sadece izin vermek gerek… Kendi hayatına gidene hoşça kal arada yine gel diyebilmek…