Karmaşık düşünceler yumağı

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
11 Eylül 2019 Çarşamba

Yıllar önce Elif Şafak, bir kitap yazmıştı: ‘Siyah Süt’. Kitabı okuduğumda, olur mu hiç öyle şey, dediğimi hatırlıyorum. Nasıl olurdu da bir kadın doğumdan sonra bu kadar depresyona girebilirdi?

Oluyormuş.

Biliyor musunuz, benimki bir sene sürdü neredeyse…

Önce deli gibi bir kaybetme korkusu gelmişti. Bebeğe bir şey olacak! Ya nefes alamazsa, ya sütüm yetmez de doymazsa, ya ani bebek ölümü olursa? Aklınıza gelebilecek bin türü vesvese ile uğraştığımı biliyorum. Bu arada deli gibi bir mutluluk, neredeyse yedi yıl süren bir yolculuğun sonunda, Tanrı’nın lütfuna mazhar olmuşluğun sonsuz şükrü…

Sonra, bana bir şey olursa ona kim bakar, gibi böyle saçma sapan, akıllara ziyan, olmayacak bir korkuya kapıldım. O da bayağı bir müddet uykularımı kaçırdı. Bu arada da lüzumlu lüzumsuz ağlama halleri, çizgi filmlerde bile göz dolmaları, alınganlıklar; artık aklınıza ne gelirse…

Yazı da yazamadım uzun süre. Allahtan, yazacağım yazıları doğumdan önce yazıp bir kenara koymuştum da yaratıcılık gerektirecek bir durum kalmamıştı bir süreliğine.

Sonra bütün bunlar, yavaş yavaş geçti…

Ben aslında ne olduğunu yeniden fark ettim. Ayrıntılara en başından beri dikkat edip hepsini not ettiğim için, milyon kere teşekkür ettim kendime.

Nermin; karı, denizi, ay dedeyi, yağmuru ilk ne zaman gördü; toprağa ilk ne zaman bastı; onun ilk kelimeleri, ilk tepkileri; katıldığı ilk parti, ve sonrasındaki ilk gelişmeleri… Hepsini yazmıştım, hem de Tülay’ca…

Yazı yazamıyordum ama.

Yazıyordum elbette ama beni mutlu etmiyordu yazdıklarım.

Başka bir kalemden, başka bir akıldan, başka bir yürekten çıkıp geliyordu sanki yazdıklarım.

İşte o zaman, Elif Şafak’ın da ne demek istediğini iliklerime kadar anladım ve ona yürekten  katıldım. İnsanın kim olduğunu unuttuğu zamanlar oluyormuş demek ki…

Ne zamana kadar böyle sürdü biliyor musunuz?

Eskileri hatırlayıncaya kadar… Düşünmeye zaman ayırıncaya kadar…Kim olduğumu; neyi sevip neyi sevmediğimi yeniden düşünüp buluncaya kadar…. Doktorlardan başka bir şey düşünmeye başlayıncaya kadar… Aslında her şeyin yolunda olduğunu nihayet anlayıncaya kadar…

Ve…

Bütün bunları fark ettiğimde gerçekten yeniden doğmuş gibi oldum. Hayatın tadını eskisi gibi çıkarmaya başladım. Adeta hayata  kaldığım yerden devam ettim. Kalemim yeniden benim oldu. Şarkılardan eskisi gibi keyif almaya, onlarala ilgili yazılar yazmaya başladım. Eski filmleri yeniden izledim. Okuduğum kitapların bazılarını altını çizerek yeniden okudum.

Yeni kitaplara daha bir istekle sarıldım.

Aşkın, sevginin, hayatın bile yeniden tadına vardım diyebilirim, üstelik bunların  zaten tam ortasındayken…

İçimdeki karmaşık düşüncelerin birbirine girmiş ipliklerini çözüp yeniden sardım. Ortaya bana ait, şahane, ebruli bir yumak çıktı. Şimdi bu yumakla istediğimi örebilecek, hayat yolunda yine eskisi gibi istekle, coşkuyla ve bitmeyen bir heyecanla yeniden yürüyecektim.

Yumağımın tek renk olmadığını hatırlamak, bana çok iyi geldi.

İçimdeki küçük kız yeniden şarkı söylemeye başladı.

Demek ki neymiş, dedim kendi kendime.

Hiç kimseye, hiçbir konuda şaşırmayacaksın. Hiçbir konuda ben bunu yapmam, bu bana göre değil, demeyeceksin.

Yumaklar bazen karmakarışık hale gelebilir.

Alıp yeniden saracaksınız.

Çünkü o yumakla yeniden neler öreceğinizi, asla bilemezsiniz.