“Neden petrol fiyatı bizim için önemli?”

Suudi Arabistan’a yapılan saldırılar sonucunda tarihin en yüksek günlük arz daralması yaşanırken, petrol fiyatları bir anda yükseldi. Bu durum bizler için “Benzine zam” haberinden başka olumsuzluklara da alamet.

Emre ALKİN Köşe Yazısı
18 Eylül 2019 Çarşamba

 

Tekrar etmekte zarar yok: Katma değeri düşük ‘çok üretme’ modeline dayalı ekonomilerde enerjinin tedariki ve maliyeti her zaman öncelikli konudur. Sabah raporlarında sürekli belirttiğim gibi, ithal hammaddeye ve enerjiye muhtaç bir ülke politik ve ekonomik dalgalanmalara her zaman açıktır.

Temasta olduğum kurumlarda sürekli olarak tedarikçiler ve müşterilerle ilgili analizleri takip ederim. Herhangi bir tedarikçinin toplam tedarikte yüzde 30’dan fazla pay almamasına dikkat ettiğim gibi, herhangi bir müşterinin ciroda yüzde 25’ten fazla pay almaması konusunda uyarılar yaparım. Çünkü bu kritik oranların aşılması halinde tedarikçi veya müşteri şirket için bağımlılık haline geliyor. 

En bariz örnek Türkiye’deki otel yatırımcılarının 2015 yılında sınır ihlali yapan Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra yaşadıkları krizdi. O tarihe kadar Rus turistlerin giderek artan ilgisi karşısında, cirolarının yüzde 60’ından fazlasını bu müşteri kitlesi için kurgulayan otel yatırımcılarının, iki ülke arasındaki kriz sebebiyle büyük zararlara uğradığına şahitlik ettik.

Ayrıca Rusya’ya mal ve hizmet satma üzerine kurgulanmış tüm işletmeler de, tarımdan ulaştırmaya kadar büyük zarara uğradı. Bu durum, tedarik ve ciro konusundaki planlama eksikliğinin akılda kalan örneklerindendir diyebilirim. Tedarikçi ve müşteri portföyünde çeşitleme yapmayan önünde sonunda sıkıntıya girecektir.

Enerjideki bağımlılık durumu...

Türkiye enerji tedarikinde benzer bir durumdadır. Eurostat’a göre petrol tedarikinin yüzde 40’ından daha fazlasını İran’dan sağlayan Türkiye, tükettiği doğal gazın yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan satın alıyor. Açıkçası Türk diplomasisi de bu gerçeğin çerçevesinde şekilleniyor. 

Batı ülkelerinin Türkiye’yi sürekli olarak İran ve Rusya’ya yakın durmakla suçlamasının yanlışlığı buradan anlaşılabilir. Türkiye’nin enerji tedarikini yakın bölgeden sağlaması kadar doğal bir durum yok. Yine de İran ve Rusya’nın başına geleceklerinden etkileneceği gibi, bu ülkelerin yapacağı baskılara veya dayatmalara da direnmesi kolay değil. Her şeyden önce Türkiye’nin elektriğin yüzde 40’ından fazlasının doğal gazdan üretildiğini unutmamak gerekiyor. Hal böyleyken, Rusya ve İran’a karşı dikkatli bir politika yürütmek zorunda olduğu da görülüyor.

Ancak nükleer enerji ve savunma sanayinde de Türkiye’nin Rusya ile işbirliğine gidiyor olması, Batı’yı endişelendirmeye başladı. Tarihe bakıldığında ne Rusya ne de İran ile istikrarlı bir ilişki tesis edilememiş olduğu gerçeği de göz önüne alınırsa, Türkiye’nin diplomasi açısından esnekliğini azaltacak bir sürecin yaşanacağını, bunun sonucunda da zarar göreceği ihtimalini azımsamıyorum.

Tabii şu da sorulabilir: “Finlandiya’nın doğal gaz ihtiyacının yüzde 100’ünü Ruslar karşılıyor, o zaman onlar da mı tehlike altında?” Bana kalırsa pek de doğru bir davranış sergilememişler ama elektrik üretiminde atom enerjisi dahil birçok alternatifi masaya sürmüş durumdalar. Dolayısıyla Rusya’nın Finlandiya’nın ihtiyaç duyduğu doğal gazın tamamını veriyor olmasının hafifletici sebepleri olabilir. 

Yani, bu konuda Türkiye’den daha avantajlı bir konumda olabilirler.
Aslına bakılırsa enerjinin verimli kullanılması en az tedariki kadar önemli bir unsur. Türkiye’de enerjinin yüzde 45’inden fazlası binalarda tüketilirken, yüzde 80 nispetinde verimsiz şekilde kullanıldığı kanıtlanmış. Yani tedarikte istediğimiz kadar alternatif yaratalım, verimsiz kullandığımız sürece sorunu çözmemiz mümkün olamayacak. Gelişmiş ülkelerde verimlilik sağlandıktan sonra alternatif kaynak geliştirilirken, Türkiye’de tam tersine önce kaynaklar çeşitlenmeye çalışılıyor. Hem de verimlik sağlanmadan. Bu durumda sürekli olarak enerji bağımlılığı artıyor. Dolayısıyla hem dış politika hem de ekonomi şoklara ve sürprizlere karşı savunmasız kalıyor.

Rusya ile yaşanan krizin yarattığı büyük fatura, yakın tarihimizin en ciddi örneğidir. Dış politikamızın alışılmışın dışında hatta akıllarda soru işareti bırakan şekilde evrilmesi, Türkiye’nin ihtiyaçları hatta muhtaçlıkları sebebiyle oluşmaktadır. Bu şartlardan kazanç sağlayan grupların, alternatif geliştirilmesine karşı verdiği mücadeleyi de buna katmak gerekiyor. 

Sonuç olarak, petrol fiyatlarının yükselmesinden en çok zarar görecek olan ülkelerin başında gelmemiz bir rastlantı değil.