Avrupa’da bir şehri ikiye bölen bir duvarın bugün hâlâ var olması oldukça şaşırtıcı. O şehre yani Kuzey İrlanda’da Belfast’a gidip, duvarı görüp, tam olarak ne işe yaradığını orada yaşayan insanlardan dinleyinceye kadar “Hangi çağda yaşıyoruz, olur mu öyle şey!” deme ihtimalimiz çok yüksek. Bu yüksek duvarlar -en azından şimdilik- Katolik (Milliyetçiler ve Cumhuriyetçiler) ve Protestan (Birlikçiler ve Kraliyetçiler) mahallelerinin birbirlerine karşılıklı olarak saldırı düzenlemelerini engelliyor ve bunu başardığı için adı, ‘Barış Duvarı’.
Demokratik Gelişim Enstitüsünün (DPI), Trinity College ile birlikte düzenlediği ‘Çatışma Çözümünde Dini Liderlerin Rolü’ başlıklı bir programa katıldım. (3-8 Eylül) Farklı inanç gruplarının temsilcileri, akademisyenler ve siyasi temsilcilerden özellikle Kuzey İrlanda’da yaşanan çatışmaların çözülmesinde dini liderlerin ne tür roller üstlendiğini dinleme şansımız oldu.
Kuzey İrlanda’da yaşanan sorun 17. yüzyıla dayanıyor. İngiltere ve İskoçya’dan Protestan olan yerleşimcilerin İngiliz hükümetinin yönlendirmesiyle Katolik İrlanda’nın çeşitli bölgelerine yerleştirilmesi bu tarihlerde gerçekleşiyor. Aradan geçen yüzlerce yıl sorunun tamamen çözülmesini sağlamış değil ama en azından 1998’de imzalanan “Hayırlı Cuma Anlaşması” (GFA) ile sıkıntılı yıllar ve şiddet geride kalmış durumda.
Kuzey İrlanda’da 1968-1998 yılları arasında yaşanan şiddetli çatışmanın barış anlaşmasıyla sonuçlanmasında isimleri tarihe geçen kişiler var ve bu insanların bazıları dini liderler ve temsilciler. İrlanda Cumhuriyeti’nin Kuzey İrlanda ile olan sınır yerleşimi Dundalk’ta İrlanda Cumhuriyeti eski Dışişleri Bakanı Dermont Ahern’i DPI programında dinlerken söylediği iki şey dikkatimi çekti; çatışmaların çözümünde öne çıkan bazı dini liderler oldu fakat Katolikler daha çok öne çıktılar ve barışı başlatmak için yapılan ilk gizli görüşmeler bir manastırda gerçekleşti.
Ahern’in sözünü ettiği Clonard Manastırını ertesi gün ziyaret ettik. Gizli görüşmelerin yapıldığı yer manastırda küçük bir oda. Çatışmanın tarafları olan IRA lideri Garry Adams ve John Hume’u bir araya getiren kişi ise Rahip Alec Raid. Rahip Raid gibi büyük bir sorumluluğu üstlenmiş olmasalar da barışın inşasında rol almış başka dini temsilciler de olmuş.
Bölgenin tarihini ve bugün olup bitenleri yakından takip eden DPI Başkanı Kerim Yıldız dini temsilcilerin çatışmanın çözümünde kısa sürede somut sonuçlar elde ediyor olmalarını hızlı hareket etmelerine ve toplum tarafından saygı duyuluyor olmalarına bağlıyor. Elbette Yıldız bir genelleme yapmıyor; barışın inşasında rol alan güvenilir dini temsilciler olduğu gibi çatışmayı, şiddeti çoğaltan, güveni suiistimal eden dini temsilciler de mevcut.
İrlanda programı boyunca edindiğim izlenimle şunu rahatlıkla söyleyebilirim; farklı inanç grupları, farklı kültürler ya da farklı etnik gruplar arasında yaşanan sorunların çözümünde bireysel de olsa dini temsilcilerin rolü önemli, en azından Kuzey İrlanda örneğin bunu gösteriyor. Ve şunu da eklemem gerekir ki inançlar konusunda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum göz önüne alınırsa Kuzey İrlanda örneğinden alabileceğimiz çok fazla ders var. Belfast’a küçük bir Müslüman topluluk için cami yapabilsinler diye bütçe oluşturmaya çalışan kilise temsilcilerinin var olduğunu duymak “Cem evlerinin yasal hale getirilmesi için cami imamlarının başlatacağı olası bir demokrasi hareketi Alevilerin gönlünü kesinlikle fethettirecektir” cümlesini ettirdi bana. Ütopya gibi duruyor değil mi? Ama neden olmasın, belki bir gün memleketimizde her şey birden değişiverir!
İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda gezisinde doğal olarak Brexit konusu sıkça gündeme geldi. Neler olacağını kimse tam olarak bilmiyor ama herkes endişeli. Britanya’nın bölünebileceği, Birlikçilerin bile AB de kalmayı istediği, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasına yerleştirilecek bir sınırın çatışmaları tekrar gündeme getireceği sıkça tekrar edilen konular arasında. Eski bir IRA gerillası olan Peader Whelan, “Büyük Britanya parçalara ayrılırsa mutlu olurum, bunu hak ettiklerini düşünüyorum,” cümlesini rahatlıkla kuruyor. Hayırlı Cuma Anlaşmasını tehlikeye atan Brexit önümüzdeki süreçte umut ederiz çatışmaların yeniden başlamasına neden olmaz.
DPI’ın Trinity College de (Dublin) yapılan sunumuna İrlanda Yahudi Topluluğunu temsilen katılan Rabbi Zalman Lent’in paylaştığı bir espri oldukça önemliydi: Bir rabbinin canı sıkılmış ve sohbet için bir rahibi ziyarete gitmiş. Rahip, rabbiyi iyi karşılamamış; “Siz İsa’ya inanmıyorsunuz ve bu yüzden cehennemde yanacaksınız,” demiş. Rabbinin cevabıysa şu olmuş; “Tamam, cehennemde yanana kadar oturup kahve içelim bari.”
Bir başka önemli konuşma ise Trinity College’dan Dr. Patrick Claffey’e aitti. Geleneksel Afrika Dinleri ve Uzakdoğu Dinleri konusunda uzman olan Dr. Claffey ‘dinler arası diyalog’ ifadesinin uzmanlar arasında geçerli bir ifade olduğunu ve barışa hizmet etmediğini söylüyor. ‘Diyalog’, kavramı yerine ‘sohbet’ kavramını öneren Dr. Claffey 15 yıl boyunca Müslüman köylerinde yaşamış bir akademisyen ve farklı inanç grupları arasında dini konuşmaların değil hayata dair sohbetlerin barışı inşa ettiğini ifade ediyor.
DPI Türkiye Temsilcisi Dr. Esra Elmas’a teşekkür etmek gerekir; kısa sürede bu denli nitelikli bilgi edinme şansı her zaman yakalanamıyor.