Demokratik ve özgürlükçü olarak bilinen ülkelerde bile antisemitizmin varlığı bir sır değil. Bunlar arasında sayabileceğimiz ABD ve Fransa gibi ülkelere İngiltere’yi de eklemek gerekir. Aslında bu yeni bir olgu değil. 12. yüzyılda İngiltere’de çeşitli kan iftiraları sonucu katliamlar yapıldı. Örneğin, 1190 yılında İngiltere’nin York şehrinde 150 Yahudi’nin katledilmesini birçok başka saldırılar izledi. 1290 yılında ise tüm Yahudiler ülkeden kovuldu ki bu durum 1656 yılında geri dönmelerine izin verilene kadar devam etti. Buradaki ilginç nokta, ülkede hiç Yahudi kalmamasına rağmen antisemitizmin papazların hutbelerinde, halk arasındaki inanışlarda, oyunlarda ve edebiyat eserlerinde devam etmiş olması. Bu da gösteriyor ki, bu ırkçı düşüncenin günah keçisi bulmak ve tüm sorunları başkasının üzerine yıkarak bir psikolojik rahatlama sağlamak gibi fonksiyonları da var.
Sonraki dönemlerde Chaucer, Shakespeare ve Dickens gibi yazarlar Yahudileri kurnaz, sahtekâr ve güvenilmez olarak sunarken, T.S. Elliot ve H.G. Wells’te bile Yahudilere karşı nefretin izleri görülebiliyordu.
İngiltere’yi kıta Avrupa’sından farklı kılan bir özellik Holokost’un kendi topraklarında gerçekleşmemiş olmasıdır. Gerçi Avrupa’da da birçok Holokost inkârcısının var olduğunu göz ardı edemeyiz fakat II. Dünya Savaşı esnasında İngiltere topraklarında soykırım suçu işlenmediği için bu konuyla biraz daha az ilgili olabileceklerini de akılda tutmak gerekir. Tabi David Irving gibi bir Holokost inkârcısının bu topraklardan çıkması da dikkate değer.
19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başına dönersek Doğu Avrupa’dan özellikle Amerika’ya, ama daha az olsa bile kısmen İngiltere’ye, Yahudi göçleri gerçekleşti. Bunun sonucu olarak 1880 yılında 65 bin olan Yahudi nüfusu, 1914 yılına geldiğimizde 300 bine yükselmişti. Bu dönemde daha çok İngiliz muhafazakârlarının, sosyalizm ve anarşizm gibi fikirleri getirmekle suçladıkları Yahudilere karşı tepkiler, 1899-1902 Boer Savaşı ile beraber sol tarafından da sahiplendi. Şöyle ki, Güney Afrika’daki ‘emperyalist savaşın’ zengin Yahudiler tarafından çıkartıldığına dair komplo teoriler sol kesimlerde yaygınlaştı. Örneğin, Londra’nın East End gibi işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı bölgelerinde antisemit hissiyatlar yaygınlık kazandı.
Aynı zamanda Siyon Önderlerinin Protokolleri oldukça popülerleşti ve etkili Times gazetesi bile, 1921 yılında gazetenin İstanbul muhabiri bu iddiaların sahte olduğunu ortaya çıkarana kadar, Protokolleri ciddiye aldı. Ayrıca, İngiliz üst sınıflarında ve bürokrasisinde, ülkelerinin Arap dünyasındaki emperyal çıkarları sebebiyle Araplara daha yakın ve Yahudilere mesafeli politikalar izlenmesini savunanlar vardı. Ancak bu sadece stratejik çıkarlar sebebiyle değil, aynı zamanda asırlar boyunca devam eden antisemitizmin etkisiyle de dillendiriliyordu. Mesela, Britanya’nın son Filistin Yüksek Komiseri Sir Alan Cunningham Siyonizm’i Nazi ideolojisine benzetip, “Yahudilerin anormal psikolojisinden” çıkmış bir fikriyat olarak tanımlayabiliyordu.
İngiltere’nin Filistin manda yönetimini bırakmasını isteyen Irgun gibi silahlı örgütlerle yapılan çatışmalar sonucu 1947 yılında bazı İngiliz askerlerinin öldürülmesi ile beraber İngiltere’nin Londra, Manchester, Liverpool gibi şehirlerinde Yahudilere ait dükkânlar saldırıya uğruyor ve mezarlıklar tahrip ediliyordu.
Bütün bu anlattıklarımızdan görüleceği üzere, Britanya adasındaki antisemitizmin kökleri oldukça gerilere gitmektedir. 1960’lardan itibaren ise, sol hareketlerin Filistin ulusal mücadelesine olan sempatileri sebebiyle, İsrail’i Nazi benzeri bir rejime sahip olmak ve Güney Afrika’daki ırk ayrımı (apartheid) politikasına benzer uygulamaları hayata geçirmekle suçlayanlar gittikçe arttı. Bu bağlamda geçmiş İsrail Başbakanlarından Menahem Begin’i ve Ariel Şaron’u Nazi üniforması ile çizen karikatüristler İngiliz medyasında zaman zaman yer aldı. Ve sonuç olarak İngiltere İşçi Partisinin içinde, Jeremy Corbyn’in 2015 yılında genel başkanlığa gelmesinden sonra artan ölçülerde antisemitizm sorunu olduğu kendisi tarafından bile kabul edildi. Ancak bu sorunun abartıldığını da sözlerine ekledi.
İngiliz solundaki antisemitizm meselesinin kendisinden çok öncelere dayandığı fakat Corbyn’in başkanlığında bu tür ırkçılığın daha fazla ifade edildiği de tespit edilmeli. Öbür taraftan, Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’ın şehrin merkezine bir Holokost anıtı dikme projesi, ülkede bu konuları ciddiye alan kesimlerin de varlığını göstermekte.