Geçmişe mazi yenmişe kuzu mu derler?

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
2 Ekim 2019 Çarşamba

Kültür ve Turizm Bakanlığının, Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri her yıl düzenli olarak yaptığı yardımı bu yıl yapmaması büyük tepki çekti. Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok, bakanlığın gönderdiği yazıyla bu yıl 56.’cısı düzenlenen etkinliklere yardım talebinin uygun görülmediğini açıkladı. Önceki yıllarda yapılan maddi yardımın bu yıl yapılmaması üzerine etkinlikler belediye imkânlarıyla gerçekleştirildi. 2019 yılında hâlâ bu kafa yapısının olduğunu görmek istemezdim. Mutlaka bu görüşümün aslında hiç de siyasi nedenlerle ilgili olmadığını iddia edecek söz sahiplerinin olacağının bilmekle beraber bu kararı aklımın alması mümkün değil ve tarih bilgim de bunu reddediyor. Bir kere en başta bu topraklarda İslam’ın hakim din haline gelmesine büyük katkılar yapan pirlerin, dedelerin, babaların ruhlarını acıtır, tarihi göz ardı edersiniz, değer mi, üç günlük dünyada bunca hırsa, öfkeye, güç savaşına… Nedenleriyle açıklayacağım.

Heterodoks, yani Sünni olmayan İslam; Türkmen göçü sonucunda Anadolu’ya getirilmiş ve bu yeni coğrafyada Türkmen Babaları’nın önderliğinde büyük bir hızla yayılmıştır. Türkistan’dan gelen Yesevi dervişlerinin çoğunlukta bulunduğu öncü gruba, zamanla Kalenderiye ve Haydariye tarikatlarının mensupları da katılmıştı. Böylece, Osmanlı Beyliğinin bağımsızlığını ilan ettiği 13. yüzyılın sonlarına doğru, Batı Anadolu’da bu Sufi dervişler tarafından yapılmakta olan yoğun dini propaganda Anadolu’da o yüzyıllarda yoğunlukla yaşayan Hıristiyan halk arasında da sürdürülerek, Anadolu’nun İslamlaşmasında çok etkili olmuştur. Bilirsiniz, Anadolu, Hristiyanlığın beşiğidir. Bu dönemde, ‘abdal’ kelimesi sık sık ‘derviş’ kelimesi ile eşanlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ömer Lütfi Barkan’a göre, “kolonizatör Türk dervişleri” denilen ve çoğunluğu ‘şeyh’, ‘baba’ veya ‘abdal’ lakabını taşıyan bu Sufi dervişler, on üçüncü yüzyıldan itibaren katıldıkları gaza ve fetihler nedeniyle ihsanlarla ödüllendiriliyorlardı. Yarattıkları menkıbelerle yani olağanüstülükler gösterdikleri kahramanlık hikâyeleriyle, bölgede Müslüman nüfusun hızla artışına olanak sağlamışlardı.

Şüphesiz ki Anadolu’ya gelip yerleşmiş olan Türkler arasında; yerleşik hayatın içinden, büyük kültür merkezlerinden göçenler, hatta tam anlamıyla Müslümanlaşmış olanlar elbette vardı. Ancak, çok yüzeysel bir şekilde İslamlaşmış olan Türklerin çoğunluğu oluşturduğu da bilinmektedir. “Türklerin Anadolu’daki İslamlaşma süreci 13., hatta 14. yüzyıla kadar devam edecektir.” Burada, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeye başladıkları dönemden itibaren kendisini göstermeye başlamış olan bir kırılma noktası söz konusudur. Şehirlerde yerleşik hayat sürdüren Türkler, merkezi devletin meşru Sünni İslam anlayışını benimsemişlerdir. Buna karşılık, İslam kültür merkezlerinden uzakta bulunan konar-göçer muhitlerinde Türklerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapı farklılıklarından kaynaklanan çok daha farklı bir dini yorum gelişmiştir. Diğer bir deyişle, Türklerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapı farklılıklarından kaynaklanan, çok çeşitli ve birbirinden çok farklı dini yorumlar Türkmenler arasında yaygın kabul görmüştür. Dolayısıyla, Sünni İslam’ın egemen olduğu şehirli merkezlerden uzak olmaları nedeniyle, Anadolu’nun taşrasında ve kırsal kesimlerinde yaşamını sürdürmekte olan konar-göçerler arasında kendilerine has heterodoks bir İslam anlayışı ortaya çıkmaya başlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanmış olan büyük ölçekli kitlesel ihtidalar, din değiştirmeler yani çeşitli dinlerden ve inanışlardan İslam’a geçişi kastediyorum burada, Osmanlıların Balkanlara yerleşmesinden hemen sonra, daha çok 15. yüzyılda Balkanlar’da gerçekleşmiş ve izleyen yüzyıllarda da hızla devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde, Batı Anadolu’da Hacı Bektaş ve onun takipçileri de vardı. Hıristiyan halkı ihtida ettirmede yani İslam’a dönüştürmede, kesin ve yoğun bir rol oynamışlardır. Aynı şekilde, Balkanlar’ın İslamlaştırılması sürecinde de bu heterodoks dervişler grubunun payı yadsınamayacak kadar büyüktür.

 Ezcümle, acıtmayalım toplumu, üzmeyelim atalarımızı, yadsımayalım köklerimizi… Geçmişle barışalım, birbirimizi anlayalım, kabul edelim, saygı gösterelim, tarihimizi canımızın istediği gibi eğip bükmeyelim, işimize gelenleri zamana ve zemine, dönemin siyasi ruhuna uygunluğuna göre kullanıp, kullanamadığımızı ‘yok say’ yapmayalım; sevmek sevilmek üzerine kuralım dünyalarımızı ve buradan hareketle kalbimin tüm iyiliğiyle sesleniyorum, İbrani ‘Yeni Yılınız Kutlu Olsun’…