Almanya’nın Halle kentinde, 9 Ekim Çarşamba günü iki silahlı saldırgan kent sinagogunun kapılarını zorladı. Sinagogda Yom Kipur duası eden yaklaşık 70-80 kişi bulunuyordu ve güvenlik görevlileri saldırganlara karşı koydu. Akabinde saldırganlar sinagogun yakındaki meydanda ateş açtılar ve iki kişi yaşamını yitirdi. Saldırı görüntüleri beraberinde antisemit ve aşırı sağ içerikli görüntülerle birlikte internette yayıldı. Saldırganlar ayrıca yakınlardaki Yahudi mezarlığına iki patlayıcı madde attı. Teröristlerden biri yakalanırken, soruşturma devam ediyor (Dagens Nyheter, 9 Ekim 2019)
***
Karolinska Üniversite Hastanesi İsveç’in dünyaca ünlü tıp merkezi. Yirmi yıl kadar önce hastane tarafından iş teklif edilen (Yahudi) uzman doktor için süreç iyi giderken kliniğe yeni şefin atanmasıyla durum değişmişti. Facebook sayfasında antisemit paylaşımları olan şef, kendisi ve diğer iki Yahudi doktora karşı ayrımcı davranışlarda bulunmaya başladı. Diğer iki doktor klinikten ayrılmak zorunda kalmış. Hastaneye davetle gelen uzmanınsa maaşı düşük seviyede tutuldu, konuşmacı olarak davet edildiği uluslararası toplantılara katılımı engellendi ve araştırma sürdürüp ameliyat yapmasının önüne geçildi. Doktorun ayrımcılığı bildirmesinin ardından geçen iki yılın sonunda şikâyetler üstü kapatılamaz duruma gelince, hasta yönetimi şefi klinik yönetiminden çekti. Buna karşılık uzman doktorun durumunda hiçbir iyileştirilme yapılmadı! Antisemitizm şikâyetlerini değerlendiren şefin yakın dostu olunca, üç dosyanın ilki hemen kapanmış! Olayların basına yansıması ve uluslararası tepkilerin sonucunda yönetimin tahkikat süreci bitmek bilmiyor. Buna karşılık hastanenin 130 hekimi durumu protesto ediyor. Karolinska Hastanesinde yaşanan bu süreç “yılın en kötü 10 antisemit olayı” arasına girdi (Judisk Krönika, 28 Ağustos 2019). Avukat giderleri nedeniyle zarara uğrayan doktora hastanenin özrü, kabahatinden büyük! Doktora, “şikayetini geri çekmesi durumunda ödeme yapılacağı” belirtilmiş. Doğal olarak doktor teklifi geri çevirdi. Tek doktor ve “güçlü kuruluş” arasındaki süreç henüz sonlanacağa benzemiyor ve hastane yönetiminin derin sessizliği soru ve ünlem işaretlerini büyütüyor.
***
Son dönemde ırkçılığın gündelik yaşamdaki yansımaları üzerine düşünürken, Almanya’daki saldırı bu yazıyı hazırlamama itici güç oldu. Karolinska Hastanesindeki olayı uzun zamandır takip ediyorum. İsveç makamlarının sinir bozucu yavaşlığını biliyorum; ama son tahlilde yaşananlar ırkçılığın ‘şef-doktor’ ilişkisi arasında kalan sınırlarını kat ve kat aşıyor. Hastane yönetimin pasif yaklaşımı, demokrasisiyle övünen İsveç’i ‘ırkçılık’ ile damgalanmaktan kurtaramıyor. Bahar aylarında da yabancı ve Türk doktorların yaşadığı ırkçılık gündeme getirilmişti.
İki olayı bir arada değerlendirirken bir soru içimde giderek sivrileşiyor. Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının sınırlarını ne belirler? Ortaya silahlı saldırganların çıkıp sinagog kapılarını zorlaması aşikarken, Karolinska’daki şefin doktoruna fiziksel şiddette mi bulunması gerekiyor? Yaşadığımız yüzyılda ırkçılıkla ilgili en büyük sınav kanımca insan davranışlarında saklı. Öteki olana, yabancıya karşı mesafeli ve soğuk davranmakla, ırkçılık arasında bulanık sular var. “Neden?” diye sorgularken, mantığınız iflas edip, altıncı hissiniz “açıklama yabancı düşmanlığı” derken bunu kanıtlamanız ne yazık ki mümkün değildir.
Her birey ırkçılık konusunda kendi sınavını verir. Ötekine nasıl davrandığınız ve saygı çerçevesi içinde ne ölçüde kalabildiğinizdir gündelik yaşamda belirleyici olan. Bu yazıda aktardığım dramatik örnekler... Daha basitleştirelim. Sokakta bir Suriyeli sığınmacılar gördüğünüzde ve “onlar da insan” diye düşündüğünüzde kırılma hattındasınız. Neden bu “da” eki? Irkçılığın sancısını hissedebiliyor musunuz?