‘New York’, ‘Silikon Vadisine’ meydan okuyor
İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, uçağa binip küresel ısınmaya katkıda bulunmamak için, New York’a Monako Prensinin yarış yelkenlisiyle geliyor…
Eylemin amacı, Birleşmiş Milletler’de dünya liderlerini “fırçalamak”.
Elindeki kağıttan, bildirisini okuyor:
“Gözümüz üzerinizde!.. (izleyenler, kendilerini hedefte görmüyor olmalılar ki, alkışlar kopuyor)… Bütün ümidinizin biz gençlerde olduğunu söylüyorsunuz… Hangi cüretle?!.. Boş laflarınızla rüyalarımı çaldınız!.. İnsanlar acı çekiyor!.. İnsanlar ölüyor!.. Bütün bir ekosistem çöküyor!.. Kitlesel yok olmanın başlangıcını yaşıyoruz!.. Tek konuşabildiğiniz, PARA!.. Ve sonu gelmez ekonomik kalkınma masalları!.. Bu ne cüret?!.. (alkış ve destekleyici çığlıklar)… Eğer durumu anlıyor ve umursamıyorsanız, kötüsünüz!.. (alkışlar)… Bu sorunlara, bazı teknik çözümlerle çare bulunacağını söylemeye nasıl cüret edersiniz? […] Sizi hiçbir zaman affetmeyeceğiz!.. (coşkulu alkış)… Dünya uyanıyor!.. Değişim geliyor!.. Bundan hoşlansanız da, hoşlanmasanız da!..” (Büyük tezahürat)
Greta biraz şaşkın… Fırçalamaya geldiği insanlar, kendisine tezahürat yapıyor… Gene de -öfkesini dile getirebildiği için- memnun… İzleyenler, kendilerine planeti “kötülerden” kurtarma, “insanlığı” uyarma malzemesi verdiği için Greta’dan hoşnut… Medya da aradığını bulmuş görünüyor: küçük bir kızın dünya liderlerine meydan okuması, gazeteciliğin ünlü özdeyişi, “bir insanın köpek ısırması” kadar çarpıcı…
↔↔↔
Daha önceki bir yazıda değinmiştim1: Bir şeyler ters gittiğinde, insanların bir kısmı, ellerine pankart alıp kötülükleri protestoya girişiyorlar; bir kısmı da, beyaz önlükleriyle laboratuvara girip, protesto edilen kötülüklere akılcı çözümler aramaya koyuluyorlar… Birinci gurup, politik olarak doğru olanı, ikinci gurup ise, rasyonel olarak doğru olanı yapmanın peşinde.
İnsanların daha sağlıklı ve daha uzun yaşadığına, daha iyi beslendiğine, giderek zenginleştiğine dair ‘iyi haberler” geldiğinin herkes farkında… Karamsarlar, elde edilen gelişmeleri inkâr edemedikleri zaman soruyorlar: “Peki bu, sürdürülebilir bir gelişme mi?”
Endişeleri şu: Eğer nüfus patlaması… kaynakların tükenmesi… çevre kirliliği sonumuzu getirmezse, küresel ısınmanın getireceği kesin.
Oysa:
Nüfus ‘patlamıyor’… Toplumlar zenginleştikçe, nüfus artışı azalıyor. 1962 yılında zirve yapan nüfus artışı %2,1 iken, 2010’da 1,2’ye düştü… 2050’de %0,5’e, 2070’de ise %0’a düşmesi bekleniyor. Avrupa ve Japonya’da beklenen “nüfus bombası”, artış değil, azalmayla ilgili…
Kaynaklar tükenmiyor… İnsanların aç kalacağına, metallerin tükeneceğine dair kehanetler gerçekleşmedi… İnsan aklı, daha çok gıda üretip, daha az metal kullanmanın yolunu buldu… Çoğu metal, bugün, 1960 yılında olduğundan daha ucuz… Yontma taş devri, yontulacak taş kalmadığından değil, insan aklı kullanacak yeni malzemeler bulduğu için sona erdi.
Çevre kirliliği azalıyor… Dünya, Papa Francis’in öngördüğü ‘çöp yığınına’ dönüşmedi… Nüfusun %40, seyahatin %100, zenginliğin %250 artmasına rağmen, havadaki “kirletici” maddelerin miktarı, üçte bire düştü… Çevre kirliliğinin sadece ekonomik küçülmeyle frenlenebileceğini ileri süren ‘sol’ da yanıldı, çevre korumacılığının kalkınmayı sabote edeceğini iddia eden ‘sağ’ da… Londra’nın ünlü sisi, tarihte kaldı… Thames, Ren ve Sen nehirleri, balıkların istilasına uğradı… Sırası gelince, Yeni Delhi ve Şanghay’ın Londra’yı takip edeceğinden kuşkunuz olmasın!.. Çünkü İndira Gandhi’nin söylediği gibi, “en büyük ‘çevre kirleten’, fakirliktir”.
Küresel ısınmaya gelince… Süregelen tartışma şu: “Acaba, küresel ısınma, insanın ‘daha iyi’ yaşama çabasından mı kaynaklanıyor?… Yoksa, daha önce olduğu gibi, insan dışı doğal nedenlerden mi?”
Al Gore ve Papa Francis gibi ünlülerin de içinde bulunduğu Yeşil Hareketin hükmü belli: Suçlu olan, ‘insan’!.. ‘Hareket’, doğayı “bu gözü doymaz hayvanın” insafına bırakılmış bir bakireye, insanı da, yok edilmesi gereken ‘haşarata’, ‘kanser hücresine’ benzetmeyi çok seviyor…
Düşündükleri çare şu: “İnsan nüfusunu bir milyarın altına indirmemiz gerekiyor… Nasıl ki bir bedeni kanserden tedavi etmek için cerrahi müdahale gerekiyorsa, biyosferi insan virüsünden tedavi etmek için de, radikal bir cerrahi müdahale gerekiyor”…
Aklım, ister istemez, Nazi propagandalarına gidiyor… Greta’nın sitemini, aktivistlere iade ediyorum: “Eğer insandan arınmış bir dünya düşlediğinizin farkındaysanız… eğer insanların aç kalacağını anlıyor da umursamıyorsanız, kötüsünüz!”
↔↔↔
Bu arada, Silikon Vadisinde…
Eskiden beyaz önlükleriyle laboratuvarlara kapanan genç insanlar, artık tişörtleriyle garajlara ‘takılıyor’… Birlikte kahve içerken, insan-dostu bir çevrecilik geliştirmeye çalışıyorlar.
Zihinlerinin gücüne güvendikleri için, akıl yürütüyorlar:
“İnsanın açlık ve fakirlikten kurtulmaya çabalaması, açgözlülüğünden değil, doğasından kaynaklanıyor…”
“Fakirlikle mücadele ederken, enerji kullanmak gerekiyor; bu ise, yaşam ortamına zarar veriyor…
“İnsanın aç kalmasına razı olamayacağımıza göre, doğaya zarar vermeyecek bir kalkınma yolu bulmamız gerekiyor!”
“Yaşam sürdükçe, sorunların çıkması kaçınılmaz… Nasıl ki, geçmişte çıkan sorunlar kendi-kendilerini çözmediyse, bugünküleri çözmek de biz bilim insanlarına düşüyor!”
1‘Yarı-Dolu-Yarı-Boş’ Bardak… Hangi yarıya odaklansak? (8 Kasım 2017)