Yazılı, görsel veya sosyal medya, haber almanın başlıca kaynağı. Sağlık konularında çıkan haberler de doğal olarak medyada geniş yer kaplıyor, manşetlere tırmanıyor. Hastalıklar, besinler ve sağlıklı yaşam konularında bilgi akışı sadece medyayla sınır değil; internet başlı başına bir ortam. Ülkeler kendi resmi kaynaklarını internette yaratabildiği gibi, günümüzde birçok doktor kendi uzmanlık alanında bireysel sayfalarını açmakta. Sağlık çalışanıysanız hastaların herhangi bir tanıyı ve kendisini düşündüren bir soruyu arama motorlarından tarayıp, edindiği bilgilerle size danışması günümüzde artık bir ‘norm’ gibi kabul edilmekte. Dolayısıyla “Gazetede şunu okudum”, “İnternette bu yönde bilgi yer alıyor” diye başlayan argümanları hekimlerin sabırla dinleyip değerlendirmesi, mesleğin bir parçasına dönüşüyor.
Medyada okuduğu haberler aracılığıyla kendisindeki sorunun şu veya bu olduğunu iddia eden hastaların sayısı günümüzde azımsanmayacak boyutta. Bu doğrultuda kendi ön tanısını koyan hastalar, pahalı ve sıra dışı bir testi hekim kanalıyla yaptırmak istiyor. Hekim yaptırmaya gerek görmeyince de hastaların kimi sinirleniyor, sert tepkiler veriyor. Oysa tıpta süreç çok daha derin. Nasıl ki hukuki bir sorun karşısında, yasalar internetten okunabilse bile, kanunun yorumlanması ve dava sürecinin işlemesi için avukatlara başvuruluyorsa, hekimin de eğitimi, tecrübesi ve hastasından aldığı bilgiler ışığında tıbbi araçları kullanmasının altında sistematik bir düşünce tarzı yatar.
Medyada, tıpkı diğer birçok alanda olduğu gibi, kafa karıştıran, abartılı ve hatta yanlış sayılabilecek tıbbi bilgiler fazlasıyla bulunuyor. İngiltere’de Cardiff Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre medyada yer alan haberlerin yüzde 36’sında, haberin özünü teşkil eden tıbbi makaleye göre abartı yer alıyor. Hayvan deneylerinde bulunan sonuçların insan sağlığına olası katkıları konusunda çarpıtma ve abartının oranı yüzde 47’ye çıkıyor. Hayvan çalışmalarından hareketle olumu sonuçların hastalıklarda potansiyel tedavi olarak sunulması okurların kafasını karıştırıyor. Bu süreçte medyaya haber bülteni hazırlayan üniversite ve kuruluşlar da makaleye göre masum değil. Akademisyenler durumun vahametinin farkında olmakla birlikte, üniversiteler arasındaki rekabet ve hocaların prestij kaygısı abartıya kimi zaman göz yumulmasına yol açıyor. İşin içine bir de maddi kaygılar girince gerisini siz düşünün... Tıpta birçok ilerleme söz konusu; ama her gün sağlıkta devrim ve sansasyon yaratacak gelişmeler yaşanmıyor.
Sadece sağlık haberleri açısından değil, Türk medyasının genelinde bir reforma ihtiyaç var. Siyasi ve gündelik haberlerin verilme şekline bakılınca, böylesi bir reformun oldukça zor gerçekleşebileceği ortada. Bağımsız ve tarafsız, bilimsel ve etik ilkelerle hareket eden bir medyanın yeniden yapılanması için gerekli koşulların çok uzağındayız. Neticede temel basın ilkelerinden yoksun yayınlardaki sağlık haberlerinin güvenirliliği de sorgulanır. Bugünkü koşullarda, sağlık haberlerinin verilme şekli biraz da haberi hazırlayanların baskılardan korunmuş özverisine kalmış durumda.
Yıllar önce Mark Twain’in bir cümlesini okumuştum. “Sağlık kitaplarını okurken dikkat ediniz. Baskı hatasından ölebilirsiniz.” Medyanın zayıf hekim-hasta ilişkisinden doğan boşluğu kapatması mümkün değil; ama yanlış, yanlı ve abartılı haberler vermemek temel prensip olmalıdır. Tıpkı Malcolm Muggeridge’nin sözü gibi, “Basın, kâğıt üzerinde vicdandır.” Bu sorumluluğu yaşatmak lazım.