Bu haftaki peraşanın açılış pasuğu olan Haye Sara, Sara’nın yaşamından söz ederken peraşamız Sara’nın 127 sene yaşadığını anlatmakla başlar ve Sara’nın ölümünü anlatmakla devam eder. Peraşamızın adıyla içeriği arasında bir çelişki var gibidir.
Bunun cevabını verirken insanın ve Tora’nın zamana nasıl farklı baktıklarını anlamaya çalışacağız. Çoğumuz için zaman bir rakiptir. Aynada gördüğümüz istenmeyen renkte bir saç teli, giderek sayısal olarak artan ‘yaş’ ifadeleri, hatta bazen yaşımızı saklamak için girdiğimiz çaba sanki zamanın etkilerini silmek için bir uğraş gibidir. Hayat ellerimizin arasından kayıp gitmektedir. Zamanı asla geri döndürebilme şansımız yoktur.
Tora olaya daha farklı bir pencereden bakar. Tora’nın görüş açısına göre, zaman son derece değerlidir. Hayat, yaşamdaki deneyimlerle, edindiğimiz bilgelikle, hayatlarını zenginleştirdiğimiz insanlarla, başardığımız ruhsal gelişimle değer kazanır. Tora, hayatımızın bu değerli anlarıyla elimizden gelenin en iyisini yapmamızı ister. Bizi teşvik eder. Ölüm, hayatın yok olması değildir.
Çok bilinen bir hikâyeye bakalım: Deniz kıyısında yaşayan başıboş biri bir keresinde gün ağarırken, omzunda boş bir çuval taşıyarak deniz kenarına gider. Saatlerini, kıyıyı yıkayan dalgaların gidiş gelişlerinde ortaya çıkan güzel deniz kabuklarıyla ve bulabildiği değerli ne varsa onlarla çuvalını doldurmakla geçirir. Güneş acımasızca onu yakıyor olmasına rağmen, işine devam eder. Ama öğleden hemen sonra çuvalı dolmuştur bile. Tamamen bitkindir, ama mutludur.
Evine dönmek üzere yola koyulduğu zaman, boş bir çuval taşıyan başka bir adama rastlar. Yeni gelen, ilk adama bakar ve alay eder.
“Şu haline bak! Yüzün kıpkırmızı, saçın da keçe gibi! Giysilerin ter içinde! Yaşlı bir adam gibi iki büklüm duruyorsun. Bir de bana bak! Bir salatalık kadar tazeyim. Benimle yer değiştirmek istemez miydin?”
İlk adam cevap verdi: “Şaka mı yapıyorsun? Omzumdaki dolu çuvalı görmedin mi? Eğer senle yer değiştirseydim, senin boş çuvalını doldurmak için baştan başlamam gerekirdi. Nasıl daha iyi olabilirdim?”
Rabi Naftali Reich’e göre bu Tora’nın hayata bakış açısıdır. Hayatın bir varış noktası ve amacı, yerine getirilmesi gereken ve tamamlanması gereken bir gelişim vardır. Bu nedenle, gençlikten ziyade, yaş saygı görmelidir. Yaşlı biri, bir bilge ya da dindar biri olmasa bile değerlerle yüklüdür; gençlerin ‘çuvalları’ ise ne yazık ki hâlâ boştur. Hayatın her bir yılı, en başarılı gencin ulaşamadığı deneyimi ve bilgeliği getirir. Gençliğin güç ve canlılıkla kaynadığı bir gerçektir, ama bir insanın değeri onun fiziksel yetenekleri ile ölçülemez. Beden ruhun sadece kabıdır ve yaş ruhsal gelişimi ve ruhu zenginleştirir.
İşte Sara İmenu bu bakış açısı ile yaşamıştır. Tabiri caiz ise her bir anı sevgi ile yanında taşıyacağı ve sonsuza dek torunları tarafından zevk alınacak değerli bir mücevhere dönüşmüştür. Bu ışığın altında, onun ölümü, yolculuğun artık tamamlandığına ve ‘Sara’nın Ömrü’nün tam olarak aydınlandığına işaret eder.
Bu kavramları kendi hayatımızla bütünleştirirsek, çok daha fazla mutluluk ve zamana sahip olduğumuzu görürüz. Bu yeryüzünde geçirdiğimiz yıllara değer ve anlam verip, onları dürüstlük, bütünlük, sevgi, iyilik, çalışma ve maneviyatla doldurmalıyız. Hayatın değerini takdir etmeyi öğrenelim. Sara’nın mirasının, bir ömür yaşamanın varisleri olalım.