Dünya Felsefe Günü ve Kuçuradi

Ayşe ACAR Köşe Yazısı
27 Kasım 2019 Çarşamba

İnsan, onurlu bir varlık olma durumunu nasıl deneyimler? Kişinin kendisine; “Ben onurlu biriyim” demesi ya da kişilerin birbirlerini onur taşıyıcısı olarak tasdik etmeleri; “Elbette onurluyuz, çünkü insanız,” demeleri veya hukuki metinlerde insanın onur sahibi olduğunun ifade edilmiş olması bu değerin deneyimlenmesi için yeterli midir?

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin birinci maddesinde şöyle denilmektedir; “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır ve birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.”

Onur ve haklar meselesinin temellendirilmesinde öne çıkarılan akıl ve vicdan, insanların birbirlerine nasıl kardeşlik anlayışıyla davranabileceklerine dair bir yanıt verir bize; insan, akıl ve vicdanla donatıldığı için kardeşlik anlayışıyla muamele görmeli ve öyle davranmalıdır.

Onur (dignity) ve şeref (honor) kavramlarını birbirinden ayıran Prof. İoanna Kuçuradi kavramları şöyle tanımlıyor; İnsan onuru dediğimiz insanın değerinin farkındalığıdır. Her insanın yapısal olanaklılıklarını gerçekleştirebilecek şekilde muamele görmeye layık kılan da bu değerdir. Şeref, bir kişinin değerine ya da farz edilen değerine gösterilen saygıdır. Yapıp ettiklerimiz ve yapmadıklarımızla insan onurunu korumak, bize, hepimize bağlıdır, oysa şereflendirilmek başkalarına bağlıdır1. Kuçuradi ‘onur’ kavramının ‘değer’ kavramı ile ilişkisinde anlaşılır olacağının altını çiziyor.

Geçtiğimiz hafta ‘UNESCO Dünya Felsefe Günü’ (Her Kasım ayının üçüncü perşembesi) nedeniyle bir konuşma yapan Türkiye Felsefe Kurumu başkanı Prof. İoanna Kuçuradi ‘değer’ meselesinin bir kez daha altını çizdi. UNESCO’nun 2002 yılından bu yana bugünü ‘Dünya Felsefe Günü’ olarak kutlaması Prof. Kuçuradi’nin önerisi ile gerçekleşmiştir. Profesörün bu öneriyi UNESCO’ya teklif ettiği sırada Uluslararası Felsefe Kuruluşları Başkanı olduğunu da hatırlatalım. 83 yaşında olmasına rağmen oldukça yoğun bir tempoda çalışan, yıllardır felsefeye sayısız katkı sunmuş olan Prof. Kuçuradi’nin bu yılki mesajı şöyle: 

“Dünyada olan bitenlere baktığımızda, her türlü eyleme, her türlü fikre insanların eş değer baktığını görüyoruz. Oysa her şey eşdeğer değildir. Post-Modernizmin söylediği gibi ‘anything goes’ değil. Yani her şey gitmiyor, olmuyor, olmaz. Değer farkları konusunda dünyamız cehalet içinde; devam eden bir cehalet var ve bunda ben felsefeyi de çok sorumlu görüyorum. Her şey olabilir deniliyor. Bunun yansımalarını her tarafta görüyoruz. Mesela eğitimde düzey çok düştü. Ben 50 yıldan fazla bir süredir hocalık yapıyorum üniversitede. Bu düşüşü görüyorum. Neden oluyor bunlar? Nedenler üzerinde yeterince düşünülmüyor tedbir alınırken. Post-Modernizmin her şeyi eşdeğer görmesi elbette cazip bir şeydir. İnsanlar en olmadık şeylere, boylarından çok uzun işlere girişiyorlar. Tabi ki herkes bir şeyler yapmaya çalışmalı ama o iş için boyunun ne kadar uzaması gerekiyorsa önce onu uzatmalı. Haddimizi bilmek diye bir şey var. İşte bu kaldırıldı ve şimdi her şey mümkün, her şey olabiliyor.

Dünyamızda bir robot aşkı var. Her şey makineleştirilmeye çalışılıyor hatta insanlaştırmaya. İnsanlar öyle bir şeye kapılıyor ki, sanki canlı insanlar yaratılabilecek. Belki başka çalışmalar yapılıyor bu konuda onu demiyorum ama robotlarla bunu yapmak bana mümkün görünmüyor. Temelde epistemolojik bir problem var. ‘Her şey olabilir,’ meselesi buraya kadar gidiyor. Orta vadeli ısrarlı bir eğitim bazı şeyleri bir yere kadar değiştirebilir. Bu da ‘Değerler Bilgisi Eğitimi’ dediğim şeydir. Değerler eğitimi deniliyor ama değer yargıları öğretiliyor; belli bir grubun iyi ve kötüleri öğretiliyor. Oysa değerler bilgi konusudur. Bu bilgi ile yapılabilecek eğitim ve bunun bir parçası olarak temel eylem ilkeleri olarak, hukuk olarak değil, temel eylem ilkeleri olarak insan hakları öğretilmeli.”

‘İnsan onuru’ denilen şey insanın değerinin farkındalığıdır. Değerlerin birer zafiyet olarak görüldüğü, hiçbir şeye değer vermiyor oluşun yüksek bir zekâ göstergesi zannedildiği, her şeye rağmen insani değerlerin taşıyıcısı olmakta ısrar etmenin aptallık sayıldığı günümüz dünyasında insan kendini nasıl değerli bulur?

“Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın ben değerliyim!” demek kişide bir değer farkındalığı yaratmaktan ziyade insanı egosantrik bir varlığa dönüştürür.

Güne kişisel gelişim kitaplarından öğrendiğimiz bir mantrayla; “Ben değerliyim, ben değerliyim, ben değerliyim…” diye başlamak bizi ne yazık ki onurlu kılmıyor.

Her şeyin bu kadar vasatlaştığı bir dünyada filozof Kant’ın şu önerileri nasıl da başka bir dünyadan söyleniyormuş gibi duruyor;

“-Ancak, aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin maksime göre eylemde bulun.

 -Her defasında insanlığa, kendi kişinde olduğu kadar başka herkesin kişisinde de sırf araç olarak değil aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun.

- Eyleminin maksimi sanki senin istemenle genel bir doğa yasası olacakmış gibi eylemde bulun.”