Dünya infilak etmek üzere…

Alber NASİ Köşe Yazısı
27 Kasım 2019 Çarşamba

Lübnan’dan sonra İran ve Irak’ta da ekonomik sebeplere dayalı isyanlar hızlandı. Saddam rejiminin yıkılmasının ardından bir türlü istikrara kavuşamayan Irak’ta yolsuzluklara karşı halk ayaklandı. Olaylara güvenlik güçlerinin gerçek mermilerle müdahil olması ise hâlihazırda 330 olan ölü sayısının iyice artmasına sebep olabilir.

Siyasi dengelerin son derece hassas olduğu ülkede alışılageldiği gibi Kürtlerin yanı sıra, yerel halkın da bölünerek yeni yapılar oluşturması mümkün. Hâlihazırda görmezden gelinse bile, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti de fakto kurulmuş durumda.

Uluslararası ambargolar kıskacında olan İran’da ise benzine yapılan zam sonunda, halk isyan bayrağını açmış durumda. 40 senedir görülmeyen şiddetteki isyanların nereye varacağını bugünden kestirmek oldukça güç. Bilindiği üzere İran kendi içinde sadece rejimi korumak için oluşturulmuş ve son derece güçlü finansal kaynaklara beslenen Devrim Muhafızlarının tavrı önemli rol oynayacak. Hatırlanacağı üzere ABD Başkanı Trump, İran Devrim Muhafızlarıyla ilintili kuruluşlara son derece ağır ambargolar uygulayarak Devrim Muhafızlarının finansal kaynaklarına ağır bir darbe vurmuştu.

İran için için kaynarken, Devrim Muhafızlarının kirli çamaşırlarını ifşa etmek üzere olan İranlı eski ajan Mesut Mevlevi İstanbul’da sokak ortasında öldürüldü. Bu olayın arkasında Devrim Muhafızlarının olduğunu kestirmek zor olmasa gerek.

İran, Irak ve Lübnan kaynarken Suriye tekrar birleşme umudunu taşıyor. Öte yandan Suudi Arabistan vatandaşlarını sakin tutmak için dünyanın en büyük petrol şirketi Aramco’yu kısmen halka açarak kaynak yaratma çabası içinde. Yarattığı kaynakla borçlarını ödeyerek halkın refahını arttıramazsa yani bu formül tutmazsa, orada da rejim tehlikede demektir.

Bölgenin bir başka ülkesinde, geçici hükümetle yönetilen İsrail’de de siyasi kazan iyice fokurduyor. Tekrarlanan seçimlerin ardından kurulamayan hükümetin yanı sıra Başbakan Netanyahu rüşvet ve yolsuzlukla yargılanacak.

Garip ve eş zamanlı bir şekilde Netanyahu’nun en büyük en önemli destekçisi olan Trump ise ABD Başkanlık seçimlerine bir sene kala sonu gelmeyecek azil süreciyle boğuşuyor. Seçimlere tekrar katılabilmesi halinde Trump tekrar başkan seçilebilir. Çünkü Trump, ilk döneminde ağırlığı ekonomiye verdi. ABD’de işsizlik oranlarına hiç olmayan seviyelere düşürdü.  

Demokratlarda ise aday enflasyonu yaşanıyor. Milyarder Bloomberg’in de aday olmasıyla aday sayısı 28’e ulaşmış durumda. Herhangi bir aday etrafında toplanamamış olmaları Demokratları oldukça güçsüzleştiriyor. Güçlenemeyeceklerini bilen Demokratlar ise çareyi Trump’ı yıpratmakta bulmuş adeta. Trump’ın tekrar aday olmaması halinde Cumhuriyetçiler de aday bulma telaşı başlayacak ve bir anlamda iki parti arasında denge sağlanacak.

Seçilmesi durumunda Trump’ın bir dönem daha ABD Başkanı olmasının çok hayra alamet olmayacağı aşikâr. İlk döneminde ağırlığı istihdama ve ekonomiye veren Trump’ın ikinci döneminde farklı yönlere hareket edeceğini ve ajandasında farklı konuların olduğu muhakkak. Şimdilik ateşkes durumunda olan Çin -ABD ticaret savaşının daha öncekinden de hızlı başlayacağına, bunun yanı sıra yeni gerginlikler yaratacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu arada Trump’ın İsrail -Filistin meselesine gerektiği kadar önem verdiğine dair hiçbir emare yok. Jest olsun diye çok ciddi bir sembol olan ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Yeruşalayim’e taşımasının yanı sıra, pek de yapıcı veya yıkıcı hamleler yaptığı söylenemez.

2019 yılına global olarak vaziyeti idare etmek dürtüsü hakimdi. Yapılması gerekenler ertelendi. Ancak vaziyeti korumak bir strateji olsa bile sürdürülebilir bir durum değil. Eninde sonunda bir patlak verir. Bu kaygılarla 2020’ye doğru ilerliyoruz.