İskandinavya için hayat kalitesinin yüksekliği dile getirildiği kadar, bu coğrafyada yaşamanın zorluğu vardır. İsveç serüvenime dili öğrenerek başladığım ilk günlerden beri sohbetlerimde istisnasız dile getirilen konudur bu. “Kulağa birçok şey güzel geliyor” cümlesinin devamında altı çizilen bir ‘ama’ vardır. “Ama orada kışlar karanlık, soğuk ve uzun.”
Yeryüzünün 59. paralelinden kuzeye doğru gidildikçe sonbahar ve kış aylarında günlerin dramatik biçimde kısaldığı gerçek. Bugünlerde Stockholm’de günbatımı saat 15, kuzey İsveç’te saat 14 dolaylarında. En kuzeye, Kiruna’ya bakarsınız günün doğmasıyla batması bir. İsveç devlet kanalı şu sıra doğa fotoğrafları yarışması düzenliyor. Akşam haberlerinde hava durumu raporu öncesi izleyicilerin gönderdiği fotoğraflar gösteriliyor. O karelerden biri de perşembe günü beyazlara bürünmüş Kiruna semalarında kızıl lacivert gökyüzünde solgun bir güneşti.
Geçen yıl İsveç’te ilk kışımı geçirdim, bu yıl ikincisine hazırlanıyorum. Yaklaşık kırk yıldır Stockholm’de yaşayan gazeteci büyüğüm beni uyarmıştı. Demişti ki, “Bak David, günün geç doğup erken batmasına alışıyorsun; soğuk havada sıkı giyinirsin… Ama kasım ayında şu bulutlar var ya şu bulutlar. Alçak basınç altındaki havada o bulutlara katlanması zordur.”
Bu sözler doğru. Ekim sonunda saatlerin geri alınmasıyla gün batımı birden saat 17’den 16’ya geriliyor. Kasım ayının bulutları ağır yorgan misali gökyüzünü kaplıyor. Günler hızla kısalırken ne kar yağıyor, ne yağmur. Kötü bir büyü gibi kente çökmüş bulutları izliyorsunuz. ‘Kasvet’ sözcüğü manzarayı betimliyor. Neyse ki Gotland Adasında yaşadığımdan güneşi gördüğüm bir mesai gününün öğle arasında bisiklet turu yaptım. Stockholm ve diğer kentlerde Noel Bayramı hazırlıkları erken başlıyor panzehir niyetine. Caddeler aydınlatmalarla süsleniyor, mağaza vitrinleri ışıldıyor, Noel Pazarı açılıyor, marketler Noel’e kadar geri sayabileceğiz çıkartmalı renkli takvimler dağıtıyor.
İsveç’te çalışmanın en iyi yanlarından biri senelik beş haftalık tatilinizin olmasıdır. Geçen yıl olduğu gibi senelik iznimin iki haftasını aralık ayına sakladım ki hava değişimi yapabileyim. İşverenim de geçen günlerde hatırlatma e-postası gönderdi. Ciddi bir gerekçe göstermedikçe, yıllık izninizin beş günden fazlasının bir sonraki seneye aktarılması istenmiyor. Tatile çıkmak zorunluluk gibi. Şaşkınlığın daha büyüğünü ise önceki hafta yaşadım. İsveç’te tatile çıktığınızda üzerine bir de cep harçlığı alıyormuşsunuz! Tatilde masraflarınız arttığından size adeta küçük bir telafi ödeniyor. Türkiye’de tatile çıktığımda döner sermayenin acımasızca kesildiği günlerden sonra bu anlayış beni sevindiriyor. “İyi ki çalışmış çabalamışım” diyorum.
Gri günlerden geçiyoruz şu sıra. Birçok kişi karın yağmasını temenni ediyor; çünkü kar yağdığında beyazdan yansıyan aydınlık gülümsetiyor. Kendi adıma mevsim dönümünü bekliyorum. Aralık 21’den sonra günlerin yeniden uzayacağını bilmek beni rahatlatıyor. Geçtiğimiz yaz, kış ve yaz aylarında İsveç’in iki farklı ülkeye dönüştüğünü derinden hissettim. Yaz ortasında bisiklet gezisini öğle arasına sıkıştırmam gerekmiyor; saat 22’den sonra sahilde günbatımının izlerini uzun uzun seyredebiliyorum. Bir başka önemli nokta da İskandinav coğrafyasının küresel ısınmadan etkilenmesi. O eski soğuk ve sert kışların kalmadığı dile getiriliyor. Kısacası mevsimlerin ve insanların dengesi bozulurken günü gününde yaşamak gerektiğini hatırlatıyorum kendime. Günün tonunu kasvet sözcüğünden başka kelimelerle de anlatabilirim.