Mucizeler her an her yerde, sadece aralık ayında değil tabii ki…
Güneşin her sabah doğması, mevsimlerin değişimi, bir çiçeğin açması, bir bebeğin doğumu gibi…
Görmek istedikten sonra her an, her yerde, her durumda bir mucize bulmak olası…
Mucizelerin varlığına inanmak belki de onu görmemizi sağlıyor ama yalnızca inanmak yeterli mi?
Eğer bir mucize olsun istiyorsak, olacağına inanıp, oturduğumuz yerde onu bekleyerek, onu bulabilir miyiz?
Kendi sınırlarımızı aşmak bizi mucizelere daha yakın hale getirir mi?
Kendimizi tanımak, hangi olaylar ve durumlarda genellikle ne düşündüğümüzün, ne hissettiğimizin ve nasıl davrandığımızın farkına varmak iyidir. Bu farkındalıklar kendimizle ilişkimizi kuvvetlendirir. Mucizeler için bu farkındalıkların ötesine geçmek gerekli midir?
Bir örnek okumuştum bir kitapta ve çok hoşuma gitmişti. Diyelim ki yolda yürüyorsunuz ve bir anda yerde içi para dolu bir cüzdan buluyorsunuz. Eğer siz zaten yerde para bulunca bunun bir an önce sahibine ulaştırılmasına inanan ve hep öyle yapan biri iseniz, cüzdanı sahibine ulaştırmak için her yolu denersiniz. Burada siz sınırlarınızın dışına çıkmazsınız, çünkü bu zaten sizin doğanızdır.
Ancak yerde bu cüzdanı bulan bir hırsız ise ve o bu cüzdanı sahibine ulaştırmak için her yolu denerse işte bu kişi sınırlarının dışına çıkmıştır. Çünkü onun bu güne kadar ki doğası paraya sahip çıkmak iken, şimdi kendi doğasının dışına çıkıp parayı kendine rağmen sahibine ulaştırmaya çalışmaktadır.
“İki olaya ve kişiye baktığımızda hırsızın yaptığı bu eylem daha çok ışık barındırır” diyordu yazar okuduğum kitapta. Kendi doğasının dışına çıkarak, zorlanarak, erdemli bir eylem yaptığı için…
‘Hayatımıza ışığı çekmek’ sizin için neyi tarif ediyor? Bana göre mutlu ve huzurlu hissettiğimiz hayatımızın her alanı ışıklıdır. İşimizden memnunsak, ev ortamımız mutlu ve huzurluysa, arkadaşlarımızla ilişkilerimiz iyiyse, sağlığımız yerindeyse, paramız bize göre yeterliyse, iç huzurumuz varsa, gülebiliyorsak, keyif alabiliyorsak ‘ışık’ hep oradadır.
İşinde çok başarılı, ancak evinde yeterince sabırlı olamayan, eşine ve çocuklarına zaman ayırmayan bir adam, işlerinin istediği gibi gitmediği bir zamanda ışığı hayatına çekmek için ne yapabilir? Işık iş ortamından ayrılmışsa, zaten sahip olduğu ve onun ilgisini bekleyen eş ve çocuklarına zaman ayırıp, onlarla ilgilenip, daha mutlu bir yuva ortamı oluşturarak ışığı evinde oluşturabilir. Burada doğasının dışına çıkarak, daha çok sabır göstermek, zamanını evine harcamak, çocukları ve eşinin sorunlarıyla ilgilenip evinde çözümler oluşturmak gibi her zaman yapmadığı ve yapmakta zorlandığı şeyleri yaparak, evini daha ışıklı bir yer haline getirebilir ve kendini daha çok mucizelere açabilir.
Kolayca yaptığımız işler zaten doğamızdır. Mucizeleri, biz kendi sınırlarımızı aştığımızda, kendimize rağmen adım attığımızda, korkuyor veya çok zorlanıyor olsak da her zamankinden farklı davrandığımızda, karanlıklarımızı aydınlattığımızda bulmak daha olası gibi geliyor bana…
Bol ışıklı, sevgi dolu, mucizelerle dolu bir aralık ayı olsun…