Mevlana’yı Batı dünyasına anlatmak

David OJALVO Köşe Yazısı
11 Aralık 2019 Çarşamba

Amerikalı yazar Katharine Branning üçüncü kitabı ‘Ateşin Mürekkebi’ yayınladı. İlk kitabı ‘Bir Çay Daha Lütfen’ ile Türkiye anılarını kaleme alan yazar, ikinci kitabı ‘Ay Sultan’ ile Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubad’ın eşi Mahperi Hatun’un öyküsünü romanlaştırmıştı. Branning’in biyografi niteliğindeki yeni kitabının kökleri yine Türkiye’ye dayanmakla birlikte, anlatılan kahraman bir Fransız, Eva de Vitray-Meyerovitch. Yapıtın eş kahramanı ise Mevlana. Eva Hanım’ın öyküsü, onun Mevlana’yla olan derin bağlarıyla özgünleşiyor. Eva de Vitray-Meyerovitch ‘Mesnevi’ başta olmak üzere, Mevlana ve birçok İslami eseri Fransızcaya kazandıran ilk çevirmen/yazardır.

On iki bölüm içeren kitabın üç ayrı boyutu var. Her bölüm, sema gösterisinin bir parçasını özetleyerek başlıyor. Böylelikle okur semanın yapısı, içeriği ve tasavvuf hakkında fikir ediniyor. Bu kısa tanıtımların ardından Eva Hanım’ın öyküsünü okuyoruz. Bölüm sonlarından da Mevlana’nın biyografisini, farklı yüzyıllardan iki kahramanın yaşamındaki paralellikleri izliyoruz.

Boulogne, Fransa’da 1909 yılında dünyaya gelen Eva de Vitray’ın I. Dünya Savaşı gölgesinde güzel bir çocukluk geçirdi. Sıkı bir Katolik eğitiminden geçen küçük Eva’nın gelişiminde rahibeler pek de olumlu yansımalar bırakmamış. Hukuk eğitimi alan Eva, felsefeye, özellikle de Platon’a ilgi duydu. Genç yaşta Riga’lı Yahudi Lazare Meyerovitch ile evlendi. II. Dünya Savaşı’nın Fransa’da yıkıcı etkisini gösterdiği Alman kuşatması günlerde eşi direnişe katıldı, Eva ise ülkenin güneybatısında bir kasabaya sığındı. Orada eşini aramakta olan Nazilerle yüzleşti. Geçimini sürdürmek üzere gazeteye öğretmenlik ilanı veren Eva’nın ilanına, Fransızcasını geliştirmek isteyen Alman bir yetkiliden karşılık geldi. Savaş sona erdiğinde Eva’nın Alman yetkili lehine tanıklık eder ki bu da şaşırtıcı ve yorumlanması zor bir karar olmuş.

Eva Hanım’ın yaşamı CNRS (Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi)’de çalışmaya başladıktan bir süre sonra Muhammed İkbal’i okumasıyla değişti. 45 yaşında eşini kaybetti, ardından bir yandan İkbal’in eserinden hareketle İslam’ı araştırırken, üç yıl süreyle Hristiyan teolojisi okudu. Bu sürecin sonunda verdiği karar, Müslüman olmak, Mevlana ile sürecek yakınlaşmasının temelindedir. Paris’e 1964’te ilk kez sema gösterisini getirten Eva Hanım, Rumi üzerine doktora tezini yazdı, Türkiye’ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Konya’da Havva Hanım adıyla tanındı. 60 yaşından sonra Mısır Al-Azhar Üniversitesinde dersler verdi, Farsça ve Arapçayı öğrendi. On beş yıl süren çalışmanın ardından 80 yaşında, altı ciltte 1,100 sayfalık Mesnevi’yi Fransızca’da yayınlandı. Teolojik çalışmalarını ömrünün sonuna kadar sürdüren Eva de Vitray- Meyerovitch’in ömrü 1999 yılında son buldu, mezarı ise vasiyeti üzerine 2008 yılında Konya’ya taşındı.

Kitabın genelinde Eva’nın üç semavi dinle temas etmesi bir yana, onun merakı, çalışkanlığı ve azmi beni etkileyen yönü oldu. Öğrenmenin ve çalışmanın yaştan bağımsız, sınır tanımadığını gösteriyor onun öyküsü.

Eva üzerinden anlatılan İslamiyet sevgisi, dini batı kültürüne tanıtmak adına yazarın misyonu gibi. 

Bu biyografi tarihin çizgisel bir akışla ilerlemediğini, günümüzün geçmişten bağımsız yaşanamayacağını gösterme çabasında. Eva Hanım Mevlana’dan etkilendi, Katharine Branning de onların öyküsünden. Böylesi etkileşimler ‘ötekini’ entelektüel bir çabayla tanıyabileceğinizin kanıtı. Özünde insan varoluşu dar perspektifli bir aidiyet içine hapsedilemeyecek kadar geniş.