Bu hafta hemen her Premier Lig maçını izleme fırsatı buldum. Maçlarda tartışmalı pozisyonlarda VAR hakem uygulaması devreye girdi. Aynı şekilde stadyumlarda bulunan skorboardlarda da pozisyon tekrar gösterilip, hakemlerin tartışmalı pozisyonu izledikten sonra verdikleri karar yine skorboarddan taraftarlara duyuruldu. Her şey çok açık, çok şeffaftı. Sistem akılda soru işareti bırakmama üzerine kurulmuştu. Zaten VAR sisteminin gelmesinin sebebi de bu değil miydi? İnsan gözü yanılabilir, takımlar haksız yere emeklerini yitimesin, pozisyon tekrar değerlendirilebilsin ve hak yerini bulsun...
Bu VAR sistemini biz kendi ligimizde “Türk tipi VAR sistemi” olarak değiştirdik. Ne hikmetse kanunlar ve kurallarla alakalı çoğu düzenlemede olduğu gibi burada da pek standardı tutturabilmiş değiliz. Bir hafta tekrar izlenen pozisyon, öteki hafta tekrar izlenmeden karar veriliyor. Her ligin dinamiği farklı olabilir. Kimi ligde faul olarak yorumlanan bir pozisyon kimisinde faul olarak görülmeyebilir. Bu liglerin farklılığından kaynaklanan bir durumdur. Ancak ligi kendi içerisinde değerlendirdiğimiz zaman burada bir standart tutturamazsak, o zaman ne stada seyirci çekilebiliriz ne de büyük yayıncı kuruluşlar ligi satın almaya yeltenir.
Yabancı kuralından önce, kulüplerin borçlarından önce oturtmamız gereken sistem futbolun adli sistemidir diye düşünüyorum. Burada herkese sorumluluk düşüyor. Fenerbahçe çıkıp kendisine karşı yapılan hata için bildiri yayınlıyorsa, kendisi lehine yapılan hata için de bildiri yayınlamalı. Galatasaray ofsayttan gol atıyorsa, başkanının, yöneticisinin çıkıp “Bizim attığımız gol ofsayttı” demesi gerekiyor. Herkes adil olursa bu sistem düzelir, lig değerli hale gelir. Kazanılan şampiyonlukların anlamı olur. Önceki yöneticilerin dediği gibi “Maçlar masa başında kazanılır” ise, biz o zaman yazılmış bir senaryo izleriz. Futbolun güzelliği neyin ne zaman olacağının belli olmaması değil mi zaten? Geçen sene Şampiyonlar Liginde oynanan Liverpool - Barcelona ve Tottenham - Ajax maçlarını bir tek ben mi unutamadım? O kadar güzellerdi ki maçların sonuna kadar neler olacağı kestirilemedi. Bizim de yazılmış senaryo değil, spontane gelişen bir lig izlemek hakkımız değil mi? Herkesin birbirine güvenip, kavga etmeden, ‘gerçek’ şampiyonu alkışlaması çok güzel olmaz mı? Bu kadar zor değil bu iş. Ben bir taraftar olarak kendi takımımın yanlış kararlarla kazandığı maçlardan sonra sevinemiyorum. Kimsenin de sevinmesini istemiyorum. Değişim tribünden başlar. Taraftar kendine yapılan hata için konuşup, rakibine karşı yapılan hata için sessiz kalırsa, lig sonunda kazandığı şampiyonluk ne kadar değerli olabilir?
Altınordu’nun çok güzel bir sloganı var. “İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu!” Altınordulu futbolcular kendi takımları lehine bir hata yapılmışsa bunu konuşabilecek sporcular olarak yetişiyorlar. Bu mantalitenin İzmir’in Altınordusu’ndan bütün takımlarımıza, tribünlerimize, yöneticilerimize yayılması gerekiyor. Aksi halde “Zaten geçen hafta da rakibim lehine hata yapılmıştı, bugün de ben kayırılayım” düşüncesiyle hiçbir yere varamayız. Mustafa Cengiz, Ali Koç, Ahmet Çebi, Ahmet Ağaoğlu başta olmak üzere tüm kulüp başkanları oturmalı ve Premier Lig’deki gibi “Biz haftanın altı günü ortak, bir günü ise rakibiz” felsefesiyle ligi nasıl geliştirebilirizi konuşmaları gerekiyor. Başta ülke genelinde, sonrasında ise futbolumuzda adli kuralların herkese aynı, herkese eşit işlediği günler görmek ümidiyle...