“İki gün sonra, 18 Ekim 1945’te, Ullmann gaz odasında öldü...
“Benim için Theresienstadt, hep form üzerine bir eğitimdi; hâlâ da öyle. Daha önce, birisi maddi hayatın ağırlığını ve basıncını hissetmezken; çünkü modern hayatın kolaylıkları - medeniyetin o harikaları - onları gideriyordu, güzel formlar yaratmak kolaydı. Burada, günlük hayatta dahi maddenin form vasıtasıyla üstesinden gelinirken, etraftaki her şey sanatsallığın anti-teziyken - burada, gerçek ustalık, Schiller ile, sanat eserinin sırrının form yoluyla maddenin yok edilmesinde olduğunu görmekteydi. Bu da muhtemelen tüm insanlığın misyonuydu; sadece estetik insanın değil, etik insanın da…”Viktor Ullmann
Terezin bestecilerinin muhteşem birer besteci olmalarının yanı sıra beni en çok etkileyen tarafları şiddete ve ölüme karşı gösterdikleri şiddetsiz tepkileri olmuştur. Söz konusu besteciler, ırkçı ve antisemit Nuremberg kanunları gereğince toplumdan ve adeta yaşamdan uzaklaştırıldı. Konser vermeleri yasaklandı. Seyahat etmeleri yasaklandı. Diğer tüm Yahudiler gibi topluma açık olan yerlere girmeleri yasaklandı. Trenlerde özel bir vagonda seyahat etmek zorundaydılar. Ve en nihayet, Hitler’in ‘Nihai Plan’ının yani toplu ölümlerin toplama kamplarında gerçekleşmesine karar vermesinin ardından Terezin Gettosu ve Toplama Kampına hapsedildiler. Daha sonra ölüm kamplarına gönderilerek öldürüldüler.
Sadece Yahudi oldukları için maruz kaldıkları şiddet, kamp yaşamlarından evvel başladı. Sadece var olmalarına karşı gelişen direnç günden güne kuvvetlenerek devam etti. Nazi Almanya’sı sırf Yahudi oldukları için bu varoluşu bir zehir olarak görüyor, neticesinde ise yok etmeyi tek panzehir olarak kabul ediyor ve şart koşuyordu. Adolf Hitler, Yahudi toplumunun asırlardır genel hiyerarşi anlayışını ters yüz ederek bütün dünyadaki düzeni bozduğuna inanıyordu. Hitler’e göre, asıl hiyerarşi devletler arasında olmalıydı. Bir lider ülke, diğer ülkeleri hükmü altına almalıydı. Hatta daha da ileri gitti ve Yahudiliğin, Hristiyanlığa da aynı düzen bozucu tohumu ektiğini savundu. İsa’nın, “Yanağına vurana öbür yanağını da çevir” anlayışının bu tohumun bir ürünü olduğu için tüm düzeni bozduğunu ileri sürüyordu. Sevgi, anlayış ve tekamül üzerine kurulu bir dünya Hitler’in dünyasında kabul edilemez bir durumdu. Bütün bunlara dayanarak tek çözümü, Nihai Çözüm planında gerçekleştirdi. Şüphesiz bu plan Yahudileri dünyadan tamamen yok etmek üzerine idi.
Böylesine bir ortamda yaşamlarını sürdüren Terezin bestecileri, bu duygusal, zihinsel ve fiziksel şiddete karşın şiddetsiz tepki vermeyi seçtiler. Söz konusu bestecilerin hepsi, muhteşem yeteneklerini çok doğru ve kuvvetli bir müzik eğitimi ile şekillendirmişlerdi. Doğru bir müzik eğitimi, müzisyen adayına farklılık gösteren birçok katmanı aynı anda görebilmeyi, hissedebilmeyi, duyabilmeyi öğretir. Bu eğitimi içselleştirebilen müzisyen adayları, yaşama da aynı şekilde bakmayı, onu hissetmeyi ve duyumsamayı öğrenir. Eserlerinden ve yazdıkları makalelerden görüyoruz ki, Terezin bestecileri bu özelliklere sahip çok duyarlı insanlardı. Eserlerinin yanı sıra yazdığı makaleden de anladığımız kadarı ile özellikle Ullmann, son gününe kadar varlığını faydaya çevirmek için ciddiyetle uğraştı. Kararlıydılar. Şartlar her ne kadar yaşamı imkânsız kılsa da onlar varlıklarını toplum için faydaya dönüştürmek için kararlıydılar. Dayanıştılar ve hiç durmaksızın eser verdiler. Varlıklarına karşı gösterilen şiddet dolu dirence, Pozitif bir Direnç ile karşılık vermeye kararlıydılar.
Belki de dünyaya gelmenin, bir insan olarak tekamül etmenin, duygusal olarak büyümenin, özü anlamanın tek yolu, varlığımızı faydaya çevirme sırrına ermemiz ve bunun için çabalamamızdır.
Sevgi, huzur, sağlık ve barış dolu bir 2020 senesi dileklerimle...