2010’lu senelerin 2020’li senelere bağlandığı bu yılbaşında 10 yıllıkbir değerlendirme yaptığımızda son 10 senede Türkiye’de ‘kayıp yıllar’ tadında bir dönemi geride bıraktığımızı görmekteyiz.
2010’lu senelerin 2020’li senelere bağlandığı bu yılbaşında 10 yıllıkbir değerlendirme yaptığımızda son 10 senede Türkiye’de ‘kayıp yıllar’ tadında bir dönemi geride bıraktığımızı görmekteyiz.
Geçtiğimiz on seneyi daha iyi değerlendirebilmek için önce 2000 ile 2010 seneleriarasındaki değişimi hatırlayalım. Türkiye ekonomisinin 1999 depremi ve 2001 finans krizi olumsuzluğu ile girdiği bu dönem, yeni yönetim, demokratikleşme, AB’ye giriş heyecanı ve reformlar sayesinde çok iyi geçti. 30 yıllık yüksek enflasyon belasının önü kesilmiş, Türk Lirası’nın itibarı iade edilmiş idi. 2006-2008 yılları arasında 60 milyar doları aşandirekt yabancı sermaye yatırımları ekonomimize duyulan güven ve olumlu beklentinin en önemli ispatı idi. 2008’deki Lehman Krizi’ni teğet geçirmiş olan Türkiye, reformları, büyümesi ve bir enerji koridoru olarak jeopolitik önemi dolayısı ile yatırımcıların dikkatini çekmeyedevam ediyordu.
Şimdi200 bin Avrosubulunan hayali bir yatırımcıdüşünelim. 2010 başında gördüğü tabloyu hayal edelim. Bu tasarrufuna 10 sene ihtiyacı olmayacağını biliyor. Warren Buffet’in youtube videolarını izlemiş; hisse senedine yatırım yapmanın uzun vadede en iyi getiriyi sağlayacağına inanıyor. Riskini de bölmek istiyor. Yarısınıhızlı büyüyen, gelişmekte olan ülkelerden birine yatırmayı, diğer yarısınıda kurumlarına güven duyduğu, büyük ve gelişmiş bir ekonomi olarak kabul ettiği ABD borsalarında değerlendirmeyi düşünüyor. Hızlı büyüme umudu taşıyan, reformları doğru yapan, modernleşen, yabancı yatırımcıların rağbet ettiği bir ülke olan Türkiye, yatırımcımızın dikkatini çekmiş olsun.
100 bin Avro’sunu ABD’deki S&P 500endeksine, kalan 100 bin Avro’sunu daBIST endeksineyatıran yatırımcımız 10 yıllık bir Dünya turuna çıkıyor. Geri geliyor ve bugün parasını nakde döndürmekistiyor. Hesabın kolay olması bakımından 10 sene zarfında aldığı temettüleri eşit varsayalım ve dikkate almayalım. ABD’deki yatırımının değeri (Avro) 100,000*1.44/1.11*3.0= 389 bin Avro* olmuş: 289 bin Avro kar etmiş! Harika! Türkiye’deki yatırımı ise (Avro) 100,000*1.44/1.11*(1-0.42) = 75 bin Avro’ya düşmüş. Bu nasıl iş? Riskli kategoride bildiği Gelişmekte Olan Ülke borsasına yaptığı yatırımdan yüksek getiri, risksiz bir ülke olarak bildiği ABD borsasına yaptığı yatırımdan ise düşük bir getiri beklerken, tam tersi olduğunugörüyor.
Yatırımcımız bu sonucu anlamlandırmaya çalışırken, önce ABD’deki son 10 yıla bakıyor: 2009 sonunda 1 Avro ile 1.44 dolaralabiliyorken, bugün 1.11 dolaralabildiğini görüyor. Güzel. 10 sene önce 1.44’ten bozduğu Avrolarını şimdi geri koyacak, yüzde 30’a yakın kârı cebe koyacak. Arkasından ABD borsalarına bakıyor. Fed’in devasa likidite desteği ve faizlerin yüzde 0.25’e inmesi ile ABD borsalarının uçtuğunu görüyor: S&P 500, 3 kat, Dow Jones, 2.7 kat, Nasdaq endeksi ise 3.9 kat artmış! Bu müthiş bir ralli! Düşünüyor, doğru politikaları uygulayan kurumları olan bir ülkede yatırım yapmaktan memnun oluyor.
Dönüp Türkiye’ye bakıyor. BIST dolar endeksi 10 senede yüzde 42 değer kaybetmiş. Hiç anlam veremiyor. Biraz araştırınca, son 10 senede Türkiye’nin başına gelmedik işin kalmadığını, BIST dolar endeksinin 2010 Ekim’inde ve 2013 Nisan’ında iki tepe yaptığını ve o günden itibaren sürekli bir gerilemede olduğunu ve Ağustos 2018’de tabanyaptığını görüyor.
Türkiye’yi yakından takip ettiğini bildiği Londra’da yaşayan bankacıbir arkadaşını arıyor. Anlatmasını istiyor. Arkadaşı anlatıyor:
“Türkiye 2010’dan itibaren hızlı büyüdüğü için küresel likiditeden bol para çekti. Bu para girişi Türk Lirası’nın değerlenmesinesebep oldu. Yabancılar bankalara bolca kredi açtılar. Bankalar konut sektörüne bolca krediverdiler. Tüketim coştu. Bankalar her sene tüketiciyi daha da coşturmak için kredi kartlarındaki taksitleri arttırdılar. TL değerlenince ithal mallar çok ucuzgöründü. Cari açık vere vereekonomiye dışarıdan para girdi. Konut inşaatları, büyük altyapı projeleri, şehir hastaneleri, havaalanları vs. derken Türkiye’de büyük bir inşaat seferberliğiyaşandı.”
“Bunun neresi kötü?”
“Kötü değil. Sadece, altyapı yatırımları dövizle yapılır ama döviz kazandırmaz. İhracatı direkt olarak arttırmaz. Küresel krizle gelen likidite bolluğunun geçici olabileceğine ihtimal verilmedi. Enflasyonu kontrol altında tutabilmek için değerli TL-ucuz ithal mal dengesinin devam ettirilmesi istendi. Türkiye’nin üretim maliyetleri değerli kurnedeni ile küresel rekabetle baş edemez oldu. Derken, politik ortamgerilmeye başladı. 2014’te devletin kurumlarını ele geçirmeye çalışan bazı gizli örgütlerin varlığından haberdar olundu; bunlarla topyekûn savaş olayına girildi, 2015’te seçimler yenilendi, iki seçim arasında toplumsal uzlaşı kanalları kapanmış oldu. Suriye savaşı, göçmen sorunu, Rusya ile uçak krizi, dâhili terör olayları 2016’yı zaten sıkıntılı bir sene haline getirmiş idi ki, temmuz ayında bir de darbe girişimi yaşandı. Tedbiren girişilen OHAL durumu hukuk sistemini bir süre askıya aldı. Biliyorsun, Türkiye’nin en önemli yatırımcı grubu Avrupa Birliği’nden geldiği için bu kesimin hukuk ve bireysel hürriyetlerin korunması ile ilgili hassasiyetleri çok yüksek. Orta Doğu da değişmeye başladı. Türkiye’nin uyguladığı dış politika işbirliği yerine çatışma üretir oldu. En son, 2018 Ağustos’unda ani ve büyük bir devalüasyonyaşandı. Senin BIST dolar endeksi bu nedenlerle 2013 Mayıs’ından geçen sene sonuna kadar sürekli düştü. O nedenle, senin yatırımın yüzde 25 küçüldü.”
“Evet, anlıyorum. Kötü olmuş. Kayıp yıllar desene. Şimdi durum nasıl?”
“Şu an için bir kaza riskipek yok. Durum kontrol altında. Sanki hızla giden bir arabayı durdurmak için aniden el frenini çektiğini düşün. Araba sağa sola çarptı ama durdu. Biraz hasar var. Ama tekrar nasıl toparlar, tekrar eskisi gibi nasıl piste çıkar, onu zaman gösterecek”.
“Anladım arkadaşım, ben bir süre kenarda beklesemiyi olacak galiba.”