Koli bantlı muz

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
8 Ocak 2020 Çarşamba

Art Basel’in Miami sergisinde, duvara koli bandı ile tutturulmuş olgun bir muz eseri vardı, hepimiz günlerce sosyal medyada şahit olduk. Eserin adı Komedyen, sanatçı Maurizio Catellan aynı işten üç tane üretmiş: İlk ikisi 120 bin, üçüncüsü de 150 bin Amerikan Dolarına alıcı buldu. Catellan yeteneksiz olduğu için mi 7 yaşındaki bir çocuğun bile düşüneceği bir enstalasyonla katıldı Art Basel’e? Sanmıyorum.

Kendisinin pek çok tartışmalı eseri var gayet başarılı. Örneğin, İtalya Borsa binasının önünde sergilenmek şartı ile hareket çeken dev bir parmak heykeli hediye etmiş Milano şehrine. Veya üzerine göktaşı düşen Papa. Hatta miniskül bir Hitler… Amerika isimli eseri ise som altından bir klozet! Demek ki Catellan’ın muz eseriyle de söylemek istediği aslında bir aşağılama. Tahminimce, çağdaş sanat adı altında üretilen, entel burjuva tarafından yer göğe konulmayan eserlerin maddi anlamda başarılı bulunmasını eleştiriyor. Yeteri kadar desteklenen bir sanatçının başarılı sayılması için rezil bir işin altına imza atması yeterli. Sanatın bir piyasaya dönüşmesini, bağlantısı fazla olanın başarılı sayılmasını pespayelik görüyor. Demek ki Catellan tek bildiği yol olan sanat aracılığı ile sesini duyurmaya çalışıyor. Muz orada, bir nesne olmaktan çıkıp bir imge oluyor. Zaten muzun müstehcenlik çağrıştıran bir algısı da var, bu yüzden eserde elma veya armut kullanılsa aynı etkiyi vermeyebilir. 

Çağdaş sanatın artık felsefe ile iç içe olması kaçınılmaz. Bir eserin fikri olması gerekiyor. Fikir hatta biçimin önüne geçiyor. MoMA’da sergilenen Kosuth’a ait sandalye eseri basit ahşap bir sandalyeden, bir sandalye fotoğrafından ve sandalyenin sözlük anlamından oluşuyor. Sanatçı biçimi değil onun algılanışının üç şeklini vurguluyor.  

Ancak bizim eleştirimiz derine inemeden sanat yapanlar. Geçenlerde Avelina Lesper adındaki bir sanat eleştirmeni, çağdaş sanatı yerden yere vurdu ve kandırmaca olduğunu savundu. Okuldan yeni çıkmış eline fırçayı almış herkesin sanatçı diye hava atmasını ve siz anlamıyorsunuz havalarını eleştirdi.

İşin ticari boyutunun vergi kaçırmaya vardığını da belirtmek gerek. ABD’de müzelere bağışlanan eserler vergiden muaf tutuluyor. Eskiden sadece halk müzeleri için geçerli olan imtiyaz, özel müzelere bağış yapanlara da verildi. Bu da pek çok varlıklı insanın sanatçılarla işbirliğine gidip muazzam fiyatlara iş yaptırmasını ve vergiden düşürerek belki de sanatçıyla aralarında hesaplaşmalarını mümkün kılıyor.

Çağdaş sanatın felsefe ile iç içe olması, yanında açıklaması olmayan eserleri saçma gibi gösterebilir. Ancak içinde bulunduğumuz zamanlar da epey saçma olduğuna göre güncel sanatın da bütün olan bitene bir ayna tutması kaçınılmaz değil midir?

Bir eser, sanatçı tarafından yapıldıktan sonra izleyicinin yorumuna terk edilir. Artık sanatçının ne düşündüğü önemini yitirir. Umberto Eco’nun ‘Yorum ve Aşırı Yorum’ kitabında bahsettiği gibi eserler izleyici ile buluştuğunda algıları insanı sanatçının aklından bile geçmeyen yorumlara götürür. 

Sözünü farklı bir formatta söylemeye çalışan sanatçıyı hor görmeden ve ticari yanılgıya düşmeden engin sanatlı bir yıl bizim olsun…

Not: Dilozof adlı YouTube kanalındaki bilgilerden esinlendim.