Doğal elma, yapay makine

Ayşe ACAR Köşe Yazısı
15 Ocak 2020 Çarşamba

Düşünen makinelerin gündeme gelmesiyle “Geleceğin meslekleri ne olacak?” sorusu daha fazla sorulur oldu. Yapay zekâlı yapıların bilinen mesleklerin neredeyse tamamını elimizden alacağı aşikâr. Durum böyle olunca geleceğe dair kaygılar da artıyor. Fakat tam otonom ya da ‘Genel Yapay Zekâ’ denilen ve dolayısıyla ‘düşünen’ (ki düşünme tanımında bu alan bilişsel bilimcilerin ve analitik felsefecilerin düşünme tanımı esas alınmaktadır, tartışmalı bir konu olduğunu belirtmeliyim) makineler yaratılmasına daha var. Henüz ‘Dar Kapsamlı Yapay Zekâ’ aşamasındayız. Genel tahminleri hesaba katarak kabaca 2070’lere kadar makineler dünyayı tam anlamıyla ele geçirmeyecek diyebiliriz.

Makineler dünyayı ele geçirecekse “Geleceğin meslekleri ne olacak?” şeklinde bir kaygı duymaya gerek yok. İki ihtimal var: ya insan atıl bir varlık haline gelecek (en azından çoğumuz) ve doğal olmayan seleksiyonlar dönemi başlayacak ya da insan meslek sahibi olmak zorunda kalmayacak, yan gelip yatacak, böylece meşhur Altın Çağ başlayacak. Altın Çağın makineler için değil insanlar için olmasını umut ederiz elbette.

Peki, eğer makineler dünyayı kısmen ele geçirecek olursa geleceğin meslekleri ne olacak? Bu konuda görüş bildiren kişiler var fakat ben ciddi bir görüş bildirilemeyeceğini düşünenlerdenim. Nasıl ki Sanayi Devrimi olurken biri geleceğin meslekleri arasında grafikerlik diye bir mesleğin olacağını öngöremediyse bugün de durumumuz buna benzer. Hatta bugün teknolojinin hızı tüm öngörüleri durduran ve geleceği şimdide bulanıklaştıran bir güce sahip olduğu için işimiz daha da zor.

Ancak şunu söyleyebilirim (bilimkurgu yazarı olduğumu hesaba katmanızı rica ederim yani yazacaklarım kurgudan ibaret): İnsan şayet bir iş bulacaksa o iş ancak insanın makine olmamasından kaynaklı bulabileceği bir iş olabilir. Gelecekte insan sırf insan olduğu için para kazanabilir ki bu durum elit bir insan sınıfının oluşmasına da neden olabilir. Bugün işçi sınıfına dahil olmak çok havalı bir durum değilken yarın “Kahrolsun proletarya!” diyen insan yığınları ile karşı karşıya kalınabilir.

Çalışan insan sınıfının yapacağı işlerden bazı örnekler şöyle olabilir; doğal dansçılık, doğal koşuculuk, doğal şarkıcılık, doğal aşıklık… Doğal insana kadar gider bu liste. Bugün tıpkı doğal elmanın mumla aranması, doğal olmayan elmaya oranda market raflarında daha pahalıya yer alması gibi doğal insanın da değerli olabileceği ve sırf bu sebeple iş bulabileceği günler yakındır.

“İnsanlara sıcacık gülümsüyorum ama beş para etmiyor” günlerinden doğal insan gülüşü için milyonlarca dijital paranın network’te uçuştuğu günlere neden geçilmesin?

Geleceği hayal ederken insanın siborglaşacağını mutlaka hesaba katmak gerekiyor. Siborg: biyolojik ve yapay kısımları bir arada bulunduran varlıklara verilen bir isim.

Bu meseleye felsefi açıdan bakılacak olursak siborglaşmanın tarihi epeyce eski elbette. Taş Devrinde insanın taştan bıçağı eline eklemlenen yapay bir enstrüman olarak kullanmasına kadar götürebiliriz. Ve hatta insanı doğadan ayıran şeyin onun siborglaşması olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün kullandığımız akıllı telefonların aklı belleğimizin dışarda bir uzantısından ibaret. Telefonun henüz kafatasımızın içine girmemiş olması bizi yanıltmasın, yapay belleğimizi şimdilik elimizde taşıyoruz hepsi bu. Kalça kemiği alınıp yerine yapay protezler takılan insan artık doğal değil midir? Makineye ‘yapay’ derken insana ‘doğal’ demek esasında üzerinde pek düşülmeden söylenen sözlerden ibaret. Gündelik konuşmalarda rahatlıkla kullandığımız yapay, doğal kelimelerine felsefi anlayışla bakmaya başladığımızda karşımıza bambaşka anlamlar çıkmaktadır.

Popüler anlamıyla bugün insanının siborglaşmadan kastedilen insan bedeninin yapay unsurlar taşımasıdır. Dişimize protez takılmasının bir üst aşaması; yapay gözler, yapay sinir ağları, çipler vb. Bu teknoloji beraberinde yapay bakış, yapay gülüş, yapay sevinç, yapay gözyaşını da getirecektir. Toplanan kişisel verilerimiz sayesinde internet kullanırken bugün nasıl ki kişisel eğilimlerimize göre seçenekler karşımıza çıkıyorsa yarın da yapay sinir ağlarımız sayesinde karşımızdaki kişinin kişisel eğilimlerine göre davranış sergileyebiliriz. Bu beyaz yalan söylemenin bir tür profesyonelleşmiş biçimidir.

İnsanlar gelecekte kendileri olmayı unuturlar mı ya da bu başlı başına yeni bir kendilik deneyimi mi olur onu bilemiyorum ama bugün doğal diye işaret ettiğimiz şeyin yarın epey nadir bulunur şey olma ihtimali oldukça yüksek. Bu ihtimal dediğim gibi “Geleceğin mesleği ne olacak?” sorumuza bir yanıt olabilir.

Makineleri insana benzeteceğiz, tıpkı insan gibi düşünen makineler yapacağız diye çıktığımız yolda insanın makineleşmesi kaçınılmaz gibi duruyor. Öyle ya da böyle dünyayı makineler ele geçirecek, hayırlısı, ne diyelim!

2020’nin ilk günlerini yaşıyoruz, yeni yılın hepimize sağlık ve neşe getirmesini diliyorum.

Ve bir de 2020’de okunacak kitaplar listeniz için bir tavsiye; Diderot - Rameau’nun Yeğeni. (Çeviren: Adnan Cemgil, İş Bankası Kültür Yayınları.)