Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?

David OJALVO Köşe Yazısı
22 Ocak 2020 Çarşamba

Yağmurlu bir öğleden sonra, kahve arasında meslektaşlarımın sohbetini dinliyorum. Bir haberden söz ettiler. Stockholm’de, öldükten üç yıl sonra evinde cesedi bulunan bir adamdı bahsettikleri. Eski olduğunu tahmin ettiğim bu habere ne zaman rastladıklarını sorduğumda, sabah internette okuduklarını söylediler. Şaşırdığım ve üzüldüğüm kadar, detayları merak ettim.

***

Ölen adam 81 yaşındaymış ve Stockholm’un merkez mahallelerinden Södermalm’de yaşamış. Öldüğünden bu yana dairesinde lambası ve radyosu açıkmış. Mektup aralığından üç yıllık posta birikmiş. Adamı uzun süredir (!) göremediğinden yetkililere haber veren komşusu olmuş. Ayrıca binada yaşayan iki yaşlı kadın, adamın nereye gitmiş olabileceği konusunda uzun süredir meraktalarmış! Kapının içerisinde biriken posta yığınını ve kapıdan süzülen ışığı görmeleri onları endişelendiriyormuş. Komşularını en son üç yıl önce görmelerine karşılık, daireden herhangi bir koku al(a)mamışlar. En kötü olasılık adamın hastanede yattığını tahmin ediyorlarmış. Ölen adamın uzun yıllardır oturduğu bu apartmanda, yaşlı kadınlar beş yıldır yaşıyormuş ve komşularını iyi bilirlermiş. Asansörde veya bahçede karşılaştıklarında selamlaşıp, adamın iyi giyindiğini ve uzun yürüyüşlere çıktığını görürlermiş.

Stockholm polisine ihbar vermeden önce meraklanan komşular, apartmanın temizlik işlerine bakan kadına daireye girip, içeri bakıp bakamayacağını sormuşlar. Apartmanın sahip olduğu inşaat şirketi kanalıyla temizliğe gelen kadın bunu yapamayacaklarını, dairede ışık yandığını ve bir koku duy(a)madığını söylemiş.

Polis daireye vardığında ölü bulunan adama dair adli bir vaka şüphesi uyanmamış.

Haber üzerine binanın sahibi olan inşaat şirketine yönelen gazeteciler, kira ve giderlerin banka kanalıyla otomatik olarak düzenli ödendiğini öğrenmişler. İnşaat şirketinin yetkilisi, eve ‘herhangi bir neden olmaksızın’ girmeye bir yetki ve sorumlulukları olmadıklarını dile getirmiş. Vergi dairesi adamın İsveç’te kayıtlı bir akrabası olmadığını bildirmiş. İncelemeler sonucunda adamın 1966 yılında Yugoslavya’dan İsveç’e göç ettiği, mekanik işlerde çalıştığı belirlenmiş. Ölen adama Stockholm’ün sosyal işler dairesi şık bir cenaze düzenlenmiş ve cenazeye adamın komşusuyla, üç Yugoslav göçmeni katılmış.

Bu olay üzerine komşu kadın ders çıkarttığını, komşularını uzun süre görmezse gidip mutlaka kolaçan edeceğini belirtmiş!

***

İsveç, Avrupa’da bireysel yaşamın en uç düzeyde yaşanabildiği ülkelerin başında geliyor. İsveç aynı zamanda bir sistem ülkesi. Nakit para kullanımının hemen hemen kaybolduğu İsveç’te, İnternet üzerinden halledebileceğiniz işlerin sayısı çok fazla. Öte yandan bireyselleşme ve teknolojinin sonuçları kendini gösteriyor. “Ölsem kimsenin ruhu duymaz” sözü gerçek oluyor. Ruh duymadıktan sonra, diğer duyuların da devre dışı kaldığına şaşırmamalı o halde.

Türk kültürü içinde büyüdüğümden ötürü haber bana çok dramatik geliyor. Türkiye’nin en ücra köşelerinde bile komşular birbirlerini gözetir, üç gün haber almazsa meraklanır, ihbarda bulunurlar. Bu, mahalle kültürünün iyi yanlarından biridir. Komşuların meraklanması için Stockholm’de gereken sürenin üç yıl olduğunu kara mizah örneği bu haberle anlıyoruz. “Bana dokunmayan bin yıl yaşasın” mantığı güden İsveçliler, insani ilişleri zayıfladıkça cesetlerinin yıllar boyu unutulabileceklerini anlıyorlar mıdır acaba? Komşuluk ilişkileri çarpıcı haberlerle nasıl da ders çıkartılabilir hale geliyor...

Yalnızlığı, çağın gerçeklerini, büyük kentlerin ıssızlığını ve geleceğin ne yöne doğru evrildiğini değerlendirebilmek adına bu haberi önemsiyorum. Mükemmel bir toplumsal sistem yaratma ideali, insan ruhu ve varoluşu göz ardı edildiği sürece olası değildir.

 

14 Ocak 2020, Visby