Holokost ve kötülüğe inat iyi insanlar

İçimizden bir yerlerden biliriz dünya hala dönüyorsa, güzel insanların hatırına dönüyor.

Elif ULUĞ Köşe Yazısı
22 Ocak 2020 Çarşamba

Bazen o kadar zor olur ki iyi insan olmak… Aslında her zaman insan iyilik ile kötülük arasında gider gelir. İçimizden bir yerlerden biliriz dünya hala dönüyorsa, güzel insanların hatırına dönüyor. Büyük, çok büyük, çok büyük felaketler var, acılar var. Bulmadı daha insanlık acı ölçer, iyi ölçer, vicdan ölçer bir makine… Bu büyük, çok büyük acıların, acımasızlıkların en başında milyonlarca masum insanın kasıtlı, planlı, sistemli öldürülüşüyle sonuçlanan ve yıllarca süren Holokost gelir. İnsanın her şeye inancının sıfırlandığı yıllardır 2. Dünya Savaşı yılları. Bu yılların tam da ortasında Orhan Veli şöyle der; ‘Düşünme, arzu et sade / Bak! Böcekler de öyle yapıyor.’ Düşünemezsin ki zaten 1933-1945 yılları arasında; çünkü düşünürsen anlam bulamazsın, anlayamazsın, algılayamazsın, affedemezsin, sevemezsin, saramazsın, yapamazsın, bir daha asla barışamazsın, iyi olamazsın, iyilik yapamazsın… Demeyeceğim ama öyle, iyilikten vazgeçmeyeceğim çünkü iyi insanlar her devirde yaşadılar. O yıllarda bile yaşadılar, canlarını, mallarını, eşlerini, ailelerini, evlatlarını kaybetmek pahasına yaşadılar. Size o iyi insanlardan söz etmek istiyorum çünkü bence dünya dönüyorsa yine söylüyorum onlar sayesinde dönüyordu ve dönmeye de devam edecek çünkü bugün de var öyle iyi insanlar. Ne mutlu ki içimizden çıktı onlar, sizin gibi, benim gibi insanlar, sınandılar ve o büyük sınavlardan insanların gönüllerinde en yüksek tahtlara oturarak çıktılar.  Şimdi başlıyorum bu muhteşem insanların öykülerinden kısaca söz etmeye.

 Selahattin Ülkümen ilk kahramanım. Derin bir adam, Türkiye’nin Rodos Konsolosu.19Temmuz 1944’te, Gestapo adadaki bütün Yahudilerin üslerinde toplanmasını ister. Önce Korfu Adasına gönderilecekleri söylenir ancak gerçekte Auschwitz’deki gaz odalarına gönderileceklerdir. Selahattin Ülkümen gelişmelerden oldukça kaygılıdır ve Rodos’tan sorumlu Alman General Ulrich Kleemann ile görüşmeye gider. Kleemann’a, Türkiye’nin bu savaşta olmadığını, tarafsızlığını hatırlatır ve Türkiye yasalarına göre Türk vatandaşlarının ırkı ve dininin önemli olmadığını bu nedenle Yahudi vatandaşlarının serbest bırakılmasını ister. Kleemann’ın cevabı “Nazi kanunlarına göre Yahudi, Yahudi’dir” olur. Ülkümen, bu durumu Türkiye hükümetine bildireceğini, uluslararası bir kriz çıkartacağını ve Nazi Almanya’sının ise bu krizden Kleemann’ı sorumlu tutacağını söyler. Bu karşı çıkış üzerine Kleemann, Selahattin Ülkümen’in teklifini kabul eder, çünkü Hitler Almanya’sı Türkiye’den krom almaktadır o tarihlerde. Ama Kleemann’ın kini yeni başlamıştır. Ülkümen, daha çok insan kurtarabilmek için aslında 13’ü Türk Yahudi vatandaşı olmasına rağmen neredeyse 200 sahte Türkiye Cumhuriyeti nüfus belgesi hazırlar ama sadece 50 kişiyi kurtarabilir. Dedim ya Kleeman’ın kini bitmeyecek diye; Müttefiklerin, Nazi Almanya’sına karşı açıkça üstünlük sağladığını gören Türkiye, denge politikasını bırakır  müttefiklerin yanında yer aldığını duyurur ve 20 Nisan 1944 yılında Almanya’ya krom sevkiyatını durdurur, tarafsızlığını bozar.  Naziler Türkiye’nin Rodos Konsolosluğu binasını vururlar. O sırada binada bulunan, henüz yeni doğum yapmış olan Selahattin Ülkümen’in eşi Mihrinnisa Hanımefendi ve iki konsolosluk görevlisi hayatını kaybeder. Ülkümen’in minicik oğlu mucize eseri yaşar, anneannesi ise evladının ölümüne dayanamaz o da rahmetli olur.

Bütün bu felaketler yaşanırken Naziler, Rodos’ta Yahudi mahallelerini ve sinagogları bombalamaya başlar. İşte tam da burada bir şahane, yüce insan daha ortaya çıkar: Türkiye’nin Rodos Müftüsü Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu; aralarında 800 yıllık el yazması Tevrat’ın da bulunduğu onlarca Tevrat’ı konumu gereği bombalanma riski düşük olan adadaki Murad Reis Camiinin minberinde saklar. Sonradan, Holokost’tan kurtulup Rodos’a dönebilen ve sayıları sadece 170 civarı olan Rodos Yahudilerine sakladığı Tevratları teslim eder.

Ve yüce gönüllü insanlar tabii bitmeyecektir. Türkiye’nin Marsilya Büyükelçisi Necdet Kent, 20 bin masum insanı kurtaran Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Behiç Erkin, yine Paris Büyükelçimiz Namık Kemal Yolga adları gönül tahtına nakşedilen diğer kahramanlardır.

Masum insanları kurtaranlar kadar Nazizm felaketinden kaçan bilim adamlarına Türkiye’nin kapılarını ardına kadar açan Mustafa Kemal Atatürk ve onunla aynı yola baş koyan arkadaşları İsmet İnönü ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’i de anmadan geçemeyiz. 1932’de Atatürk, İsviçreli pedagog Malche’yi Türkiye’deki yüksek eğitim kurumları hakkında bir rapor sunması için çağırır ve Darülfünun’un modernleştirilmesi hareketi onunla başlar. 1933’te iktidara gelen Nazizm’in dehşeti, genç Türkiye’nin modernizasyonunun temellerini atacaktır. Gelenlerden Erich Frank, antibiyotik kullanımını ve iç hastalıklarının modernleşmesini öğretir. Öğrencisi Kurt Steinitz, biyokimya laboratuvarını ve kan nakli altyapısını kurar. Kantorowich diş hekimliğini kurar. Albert Eckstein çocuk sağlığında çağ atlatır, Noma salgınını iyileştirir. Igersheimer göz hastalıklarında çığır açan bir hekimdir, trahomla mücadele onun sayesinde kazanılır. Lihotzky, mimaride günlük yaşamı temel alan yaklaşımıyla, kadınlar için yaşamı kolaylaştıran Türk mutfağı tasarımını geliştirir. Holzmeister Ankara’nın ve İstanbul’un temel binalarını yaratır. Bruno Taut bahçeli konut mimarisinin öncülerindendir. Anıtkabir ve DTCF (Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi) binaları onun eseridir. İstanbul Şehitler Mezarlığı’na gömülür. Kosswig, botanik ve zoolojide atılımın öncüsü olmakla kalmaz, Manyas Kuş Cenneti’ni kurar. Uludağ’da kayak yapmaya öncülük eder. Türkiye’de gömülür. Zuckmayer müzik eğitiminin ve Gazi Eğitim Enstitüsü müzik bölümünün kurucusu, Carl Ebert ve Paul Hindemith klasik müzik eğitimi, Türk Opera ve Balesi, Devlet Konservatuarı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kurucuları olur1

Anlatmakla bitiremeyiz… Nurlar içinde yatın ey iyi insanlar. İyi ki vardınız, iyi yaşadınız… Ve biliyorum iyilik dönücüdür ve tabii kötülük de… Allah hiçbir insanın yolunu iyilikten ayırmasın, vicdanının acılarıyla uykusuz bırakmasın.

  1Nazizmden Kaçanların Türk Üniversite Tarihine Etkisi ve Atatürk’ün ufku, Kürşat Yıldız,