*Yaşam Öğretileri: Filosofia, Religio, Scientia

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
22 Ocak 2020 Çarşamba

Yaşam, doğum günümüzde aldığımız muhteşem bir hediye… Tek kusuru, hediye paketinden ‘kullanım kılavuzu’ çıkmaması… Hediyeyi nasıl yaşayacağımızı çözmek, bize kalıyor.

Dünyaya, sonsuz ihtiyaç ve sınırlı olanaklarla geliyoruz… Yaşam yolculuğumuz sırasında da, hastalık, yaşlılık ve ölümün bizi her an yakalayabileceğini öğrenmemiz uzun sürmüyor.

Kaderimize razı olmak, bir çözüm… Başka bir çözüm de, yaşamın sırlarını tek-tek çözüp, giderek daha müreffeh, daha sağlıklı, daha uzun -mümkünse sonsuz- bir yaşam sürmenin yolunu aramak… Doğamız, ikinci yolu seçmemizi buyuruyor… Biz de itaat ediyoruz.

 

xxx

 

Sevgili komşularımız Yunanlıların, düşünce dünyasına kazandırdığı sayısız şeylerden bir tanesi de, Filosofia kavramıydı. Bu zarif kavram, Yunanca filo (dost) ve sofia (bilgelik) sözcüklerinden türetilmişti ve bilgelik dostluğu anlamını taşıyordu.

Yaşamın tüm getirdiklerini soğukkanlılıkla ve bilgece karşılayan… Sadece aklı ve deneyimi ile edindiği bilgilere güvenen… Ve bu bilgilerin verdiği güçle, mutlu ve dingin bir yaşam sürmeyi amaçlayan kişiye de, filozof deniyordu.

Başlangıçta Felsefe, başlıkta yer alan iki yoldaşını, yani Din ve Bilimi de içeriyordu.

Felsefe, düşünen insanın hayata bilgece tahammül etmesine; Bilim, yaşamını daha kolay kılmasına, Din de, doğa-üstü varlıklara dair merakını gidermesine yardımcı oluyordu.

Başlangıçta, bilgi sınırlı… ama niyet iyiydi.

Sonra bir gün, her ne olduysa oldu… Felsefe ve inanç dünyasının profesyonel erbabı, arayışlarına son verdiler… Kendi inançlarının “insanlık için daha hayırlı” olacağını düşünmeye ve bunları insanlara dayatmaya başladılar.

İnancın en rahatsız edici özelliği, aklın kendisini onaylayıp onaylamadığını umursamamasıdır… Aklın getirdiği tüm savunmalara, tüm argüman, delil ve kanıtlara kulakları kapalıdır…

Bu nedenledir ki, felsefe adı altında piyasaya sürülen öğretiler, felsefe okuyucusunun yaşamı anlamasına yardımcı olacağına, onun büsbütün yabancılaşmasına neden olur.

Aynı şekilde, ‘spiritüel pazarına’ her gün yenisi sürülen sayısız inanç ve ritüel, insanın Tanrı’yla temas kurma arayışında yardımcı olacağına, gerçek Tanrı arayışını terk etmesine, kendi öz doğasına yabancılaşmasına neden olur.

İnancın bu katı tutumu nedeniyle, felsefe ve din, akıllı ve mutlu bir varoluş arayışımızda, birbirlerinin tamamlayıcısı iki ışık kaynağı olabilecekken… Kısır çatışmalar içinde ışıklarını yitiren, birbirlerini alt etmekle -sonra da uzlaşmaya çalışmakla- zaman ve enerji kaybeden iki marjinal disiplin haline gelir.

 

xxx

 

İnsanoğlu, bir yandan doğanın NASIL çalıştığını çözerek yaşamını daha kolay ve güvenli kılmaya, doğayı ‘evcilleştirmeye’ çalışırken, bir yandan da, doğanın hangi AMAÇLA böyle çalıştığına, yaşadıklarının ne ANLAMA geldiğine dair yanıtlanması olanaksız sorular sormaya başlar.

Esasında, insanın böyle anlamla ilgili anlamsız sorular sormasında bir sakınca yoktur. Sakınca şundadır: Bir soru ne kadar yanıtlanamaz ve mantıksız olursa olsun, bir kez soruldu mu, kendisini yanıtlayacak kişileri de yaratır… Yaşamla ilgili en absürt soruları dahi yanıtlamak isteyen ‘yol göstericiler’, ‘düşünce önderleri’, ‘gu-rular’, mantar gibi bitiverir.

 

Buna karşılık, evrenin sırrını çözme arayışında aklın güdümünde kalmaya kararlı BİLİM İNSANI, değil başkasına, kendi gözlemine dahi güvenmez. Gözlemlerini çok sayıda deneyle sınamak ister… Aynı nedenlerin, aynı koşullarda, hep aynı sonucu doğurduğunu, aklın itiraz edemeyeceği bir biçimde kanıtlayabilirse, bir ‘doğa yasasını’ ortaya çıkardığını ilan eder.

Ve bir gün, bu doğa yasasının bir istisnasının bulunduğunu gözlemlerse, bu kadar zahmetle edindiği bulgusunu terk etmekte, bir zorluk çekmez.

Bilimsel çalışmasında bu kadar ince eleyip sık dokuyan, bütün bilgisini gözden geçirmeye hazır olan aynı bilim insanı, felsefe yapmaya başlayınca, yaşamında hiç gözlemlemediği, hatta günlük deneyiminin defalarca reddettiği inançlarından kolay kolay ayrılamaz.

 

Çünkü bilginin aksine, inancın edinilmesi kolay, terk edilmesi zordur.