Ocak ayının hemen ilk haftasında İran’ın önde gelen generallerinden Kasım Süleymani’nin ABD’nin üstlendiği bir hava saldırısıyla öldürülmesinin hemen ardından İran, Irak’taki bir ABD üssüne füze saldırıda bulundu. İran tarafı saldırıda 80’den fazla ABD askerinin öldürüldüğünü duyururken, ABD sadece maddi hasar olduğunu ve can kaybının söz konusu olmadığını bildirdi.
Aslında her iki bilgi de güvenilmez.
İran molla rejimi kendi kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapmış olabileceği gibi, Ortadoğu’daki asker kayıplarını kendi kamuoyuna anlatmakta zorluk çeken ABD tarafı da yanlış beyanda bulunmuş olabilir.
Birbiriyle oldukça çelişkili olan açıklamalardan anlaşılabilecek tek unsur, tarafların savaşı sürdürmekte isteksiz olduğu. Kaldı ki İran için Kasım Süleymani’nin öcü alınmış algısı yaratılmış, ABD de, yaptığı açıklamayla bir misillemeye gitme gereği duymadığı mesajını vermiştir.
Kasım Süleymani’nin ölümünün İran rejimine etkisini kestirmek son derece güç. Molla rejiminin ateşli bir savunucusu ve aynı zamanda ismi Cumhurbaşkanı adayları arasında geçen Süleymani’nin ortadan kaldırılması İran iç siyasetinde de değişimlere yol açabilir.
Öte yandan, Süleymani’nin öldürülmesiyle kısa bir süreliğine ülkedeki protesto eylemlerini kontrol altına almayı başarmıştı İran rejimi. Ancak Ukrayna Hava Yollarına ait bir yolcu uçağının yanlışlıkla İran savunma sistemi tarafından düşürüldüğünün ortaya çıkmasıyla halk protestoları yeniden alevlendi. Protestocuların İran yönetimi tarafından yerlere çizilmiş ABD ve İsrail bayrakları üzerine -esas düşmanın molla rejimi olduğunu söyleyerek- basmayı reddetmeleri, Süleymani’nin posterlerini yırtmaları, rejime karşı olan nefreti göstermesi açısından dikkate şayan.
İran, genelde eylemlerini gerçekleştirdikten sonra mertçe ortaya çıkıp üstlenmiyor. Mesela Aramco’ya ait petrol rafinerisine yapılan saldırı İran tarafından düzenlendiği bilindiği halde, İran konu saldırıyı hiç üstlenmedi. Hali hazırda Yemen’de süren vekâlet savaşında İran destekli Husilerin hükümet askeri kampına düzenlediği saldırı sonucu yüz asker öldü, yine üstlenmedi. ABD üslerine yapılan saldırıyı üstlenmesi, bu bakımdan bir fark yaratıyor.
İran yaptığı eylemlerle ve nükleer anlaşmadaki kısıtlamalara uymayacağını bildirerek adeta savaş arıyor. Ancak anlaşmadan tamamen çekilme kararını da vermiyor. Belki de Donald Trump’ın ABD Senatosundan savaş yetkisi alamayacağı savıyla limitleri sonuna kadar zorluyor. İran’ın karşılıksız kalan saldırıları sonunda Trump’ın güçlü Senato ve Temsilciler Meclisi desteğiyle tekrar seçilmesinin önünü açabilir. Neticede İran’ın özellikle de İran halkının felaketiyle sonuçlanacak bir savaşın 2021 senesi içeresinde yaşanması pekâlâ mümkün.
2020 senesinde de liderler arasında süren ağız dalaşları, Trump’ın tweetleri gündemdeki yerini korumaya devam edecek. Zaman zaman tansiyon yükselse de genellikle tarafların güç kazanmaya çalışacağı bir sene olacak. Trump yeniden seçilmenin hesabını yaparken, Çin kendi teknolojik altyapısını olabildiğince süratle ABD firmalarından bağımsızlaştırmaya çalışıyor. Pek de uzak olmayan bir gelecekte Çin’in tamamen Çin yonglarıyla üretilen bilgisayarları öncelikle devlet kurum ve kuruluşlarında servise sokması bekleniyor. Çin -ABD ticaret savaşı şimdilik 2021 yılına ertelenmiş gözüküyor. Geçici bir anlaşmayla sona erdirilen ticaret savaşının Trump’ın tekrar seçilmesi halinde yeniden başlayacağını öngörmek ise zor değil. İran ise ABD tarafından yaratılan tüm olumsuzluklara karşın tüm gücüyle nükleer silah yapma telaşında. Nükleer silah hiç şüphesiz bir “game changer”dır. Özellikle kendini İran halkının ve devletinin üstünde tutan molla rejiminin elinde nükleer bomba Kuzey Kore’den bile tehlikelidir.