Yukarıdaki soruyu 27 Ocak’ta Açık Radyo’da yaptığım ‘Haftanın Karikatürleri’ programında1 sordum. Ardından cevabını verdim: “Evet, Holokost’un mizahı olur, hatta çokça yapıldı.” Programı dinleyenler beni bağışlasınlar zira bu yazı bir tekrar gibi olacak, ama malum “Söz uçuyor, yazı kalıyor.”
27 Ocak, Auschwitz Ölüm Kampının kurtuluşunun 75. yıldönümüydü; Holokost’un anıldığı gün. Holokost ya da Shoah, 1933 ile 1945 yılları arasında, sistematik olarak öldürülen Avrupalı Yahudi halkının soykırımı olarak biliniyor, ama aynı dönemde 6 milyon Yahudiyle birlikte toplamda 11 milyondan fazla insan ‘kusurlu’ görülerek öldürüldü. Nazi rejimi altında Yahudilerin yanı sıra, romanlar, eşcinseller ve engelliler katledildi. Neden???
Bu soruyu hep sorduk, korkarım sormayı da sürdüreceğiz... Fakat dedim ya benim sorum başkaydı: Böylesine büyük bir vahşetin, insanlık suçunun mizahı yapılabilir mi? Soykırımla ilgili karikatür çizilebilir mi? Şayet bu suçu işleyen taraftaysanız belki, ama o bile şüpheli, zira bu cürümü işleyen kişilerde mizah duygusu olamaz! Bu eylem bir arkadaşımıza çelme takıp düşürdükten sonra arkasından kahkahayla gülmeye benzemez. 6 milyonluk bir halkı sistematik olarak öldürmekten söz ediyoruz. Ama bu konunun mizahı bolca yapıldı, üstelik İran’da yarışması bile düzenlendi! Hem de iki kez...
Soykırım inkârcılarının ekmeklerine yağ sürerek İran resmî devlet kuruluşunun yarışmasına katılanlar, “Her şeyin karikatürü yapılabilir, ifade özgürlüğü bunu gerektirir” mottosunun ardına sığınmışlardı. Düzenleyenler ise yarışmayı, Danimarkalıların 2005 yılında yayınladıkları peygamber karikatürlerine misilleme olsun diye yaptıklarını söylemişlerdi. Katılımcılardan bazıları zaten herkesçe bilinen antisemit takımdandı, şaşırtmadılar. Bazılarıysa İsrail-Filistin sorununu Holokost’la karıştırdıklarından, Filistinlilerle dayanışma adına bu karikatürleri çizdiler. Bir üçüncü grup ise Holokost’un ticarileştirilmesine karşı çıktığı için yarışmayı desteklediğini açıkladı ki bence en saçma gerekçe bunlarınkiydi.
Birkaç yıl önce yarışmayı düzenleyen İranlı kuruluşun başkanıyla bir yarışma jürisinde tesadüfen karşılaştım. Kendisi beni rahatlatmak için olsa gerek, asla antisemit olmadığını, İsrail’den bile yazıştığı Yahudi arkadaşlarının bulunduğunu falan anlattı. Amaçlarının Soykırım’ı inkâr değil, fakat Soykırım’ın mağduriyet olarak kullanılmasına ve ticarileştirilmesine karşı bir tavır sergilemek olduğunu söyledi. Tahmin edeceğiniz gibi bu sözler tipik antisemit tayfasının sözleriydi. Nitekim ikinci yarışmanın birincisi olarak seçilen ve bir Fransız’ın çizdiği karikatür, tam da bu amaca uygundu. Karikatürü ZEON imzasını kullanarak, bu çağda bile her fırsatta Yahudi stereotipler çizebilen bir antisemitti.
O iğrenç karikatürü anlatmayacağım, daha fazla reklamını yapmak istemiyorum. Ama İranlıların düzenlediği bu uluslararası yarışmaya aslında İran dışından çok az sayıda karikatürcünün katıldığını belirtmem gerekiyor. Türkiye’den de çok az sayıda karikatürcünün katıldığının altını çizmem gerekir. Katılanlarsa İsrail’i eleştiren karikatürler çizerek sapla samanı birbirine karıştıranlar oldu.
Fransa’da ise fırtınalar koptu. Çizere nefret suçu işlediği gerekçesiyle dava açıldı. Benim de bir dönem ikinci başkanlığını yaptığım Hollandalıların uluslararası kuruluşu FECO (Dünya Karikatürcüleri Federasyonu) İranlıların yarışmasını düşünce özgürlüğü gerekçesiyle destekleyince, Fransız karikatürcüler topluca FECO’dan istifa etti ve FRANCE-CARTOONS’u kurdular.
Antisemit ve ırkçı karikatürleri bir yana bırakacak olursak, karikatür sanatının bir misyonu biliyoruz ki rahatsız etmektir. Lanzman’ın 9,5 saatlik ‘Shoah’ filmi nasıl rahatsız etmek ve sorgulatmak amacıyla ara verilmeden gösteriliyorsa, karikatür de çoğu zaman rahatsız etmeyi hedefliyor. Michel Kichka, Türkçeye çevirisini yaptığım ‘İkinci Kuşak, Babama Söylemediklerim’2 adlı çizgi romanında bir yandan babasıyla hesaplaşırken, diğer yandan Holokost’u sorguluyor. Babası, yıllar boyunca Soykırım konusunda tek kelime etmemiş, hatta sağ olarak kurtulmuş olmanın vicdan azabını yaşamış adeta. Bu ruh hali çocuklarına da yansımış. Hatta oğullarından en küçüğü dayanamayıp av tüfeğinin tetiğini çektiği gibi hayatını sonlandırmış. Pek çok “hayatta kalanın” acı sonu böyle maalesef. Efsanevi Maus çizgi romanının yaratıcısı Art Spiegelman’ın annesi de Auschwitz’den kurtulduktan sonra 1960’larda o yüke dayanamayıp hayatına son verenlerdendi.
Tekrar mizaha dönersek, aslında Kichka’nın karelerinde mizah var, çok ince, acıtan bir mizah. Horst Rosenthal adındaki çizerin mizahı ise farklı; o cellatlarıyla doğrudan dalgasını geçiyor. Rosenthal’dan günümüze ulaşan sadece üç kısa çizgi-roman, birkaç kroki ve bir tane de davetiye var. Bunların hepsini 1942 yılında, Auschwitz’e gitmeden önce kapatıldığı Fransa’daki Gurs Toplama Kampında gerçekleştirmiş. Elbet bunları çizerken talihsiz sonunun nereye varacağını bilmiyordu. Ama umudunu yitirmemek için o süreçte elindeki tek silahını, doğal olarak sahip olduğu mizah yeteneğini kullandı. Anı tarzındaki çizgi romanlarından birinin adı ‘Mickey Gurs Kampında’. Tabii ki Walt Disney’in bundan hiçbir zaman haberi olmadı!3
Horst Rosenthal’ın yaşamı henüz 32 yaşındayken Auschwitz’deki gaz odalarında son buldu. Defterleri ise Paris’teki Shoah Müzesinde sergileniyor. Bu defterler bugün birer ibret dersi niteliğinde! Sahi, neden Soykırım okullarda ders olarak okutulmaz ki?
1 Programı aşağıdaki linkten dinleyip anlatılan karikatürleri görebilirsiniz: http://acikradyo.com.tr/haftanin-karikaturleri/haftanin-karikaturleri-27-ocak-2020
2 İkinci Kuşak, Babama Söylemediklerim / Gözlem Kitabevi, 2012
3 Horst Rosenthal hakkındaki ayrıntılı makalemi Şalom Dergi’nin Temmuz 2017 sayısında okuyabilirsiniz.