2020 çok da iyi bir başlangıç yapmadı. Birkaç gün öncesinde Çin’in Wuhan kentinde başlayan corona virüs salgını şu anda dünya gündemini en çok meşgul eden konulardan biri. NBA Yıldızı Kobe Bryant’ın kızıyla birlikte aramızdan ayrılması bile dünya kamuoyunu bu kadar meşgul etmedi.
Ortaya çıkan bu virüs salgını hâlihazırda başta Uzakdoğu olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde etkilerini göstermeye başladı bile. Bu yazıyı yazdığım sıralarda toplam 300 kişiye yakın hasta hayatını kaybetmiş. Hastalığın seyri geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan ve Kuş Gribi olarak bilinen epidemik salgından çok daha hızlı ilerliyor. Bu ilerleme hızının yüksek olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından da tespit edildi. Amerika Birleşik Devletleri acil durum ilan etti. Türk Hava Yolları da dahil dünyanın önde gelen hava yolları şirketleri Çin uçuşlarını iptal edip, vatandaşlarını bu ülkeden tahliye etmeye başladılar. Son edinilen bilgilere göre de hastalığın bütün Çin’de yayılmış olduğu artık saklanmayan bir gerçek. Hal böyle olunca da birçok ülkedeki bilim adamları şu anda gerekli aşıyı ortaya çıkarmak için birbirleriyle yarışa girdi.
Belki tesadüf dersiniz belki demezsiniz, ancak bu hastalığın ortaya çıkmasından çok kısa bir süre önce ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde aşıların gereksiz olduğuna dair kanımca çok da bilimsel olmayan bir kamuoyu algısı ortaya çıktı veya yaratılmaya çalışıldı. Bir kısım kamuoyu aşılamanın gereksiz olduğunu tartışırken diğer kısım aksini iddia etti. Bu tartışmalar bir kenara ben İsrail’in 20 yıl kadar önce bir hastalıkla mücadelede ortaya koyduğu başarıdan bahsetmek isterim.
2000’li yılların başında İsrail Ben Gurion Üniversitesinden Dr. Ron Dagan, Hepatit A ile mücadelede bir aşı geliştirdi. Geliştirilen aşı ile hastalığın mücadelesinde kısa zamanda etkili sonuçlar elde edildi. Dr. Dagan ve ekibinin geliştirdiği bu aşı ile elde edilen sonuçlar tıp alanında en prestijli dergilerden biri olan Journal of the American Medical Association (JAMA) dergisinde yayımlandı. 1999 yılına kadar İsrail’de Hepatit A görülen vaka sayısında muazzam bir artış saptanmıştı. 1992-1998 yılları arasında ülkede yaşayan 33 ile 70 yaş arasındaki her bireyde bu hastalık yüksek oranda görülüyordu. Hastalığın birincil sonucu olarak karaciğer belirli bir süre sonra iflas ediyor ve bu durum da sonuç olarak hastayı ölüme götürüyordu. Dr. Dagan ve ekibi, kısıtlı bütçe ile yaşanan bu soruna çözüm bulmak için kolları sıvadılar. Epidemiyolojik açıdan hastalığın en fazla yayıldığı alanların ilk önce anaokulları, okullar ve bu okulların etrafında yer alan yerleşim birimleri olduğu tespit ettiler. Yani küçük çocuklar bu hastalığın taşıyıcıları olarak tespit edilmişti. Daha sonra belirli bir yaş altındaki çocukları aşılmakla bu hastalığın önüne geçebileceklerine dair bir model geliştirdiler. Ancak bütün bu düşünülen adımlar uygulamaya geçmeden sadece birer ‘varsayım’ özelliği taşıyordu. Şanslıydılar çünkü ortaya attıkları varsayım, birkaç denemeden sonra pozitif sonuçlar verdi ve küçük çocukların ülke genelinde aşılanması ile hastalığın erişkin bireylere geçmesi ve yayılması engellendi. Yukarda da bahsettiğimiz gibi elde edilen sonuçların yayımlandığı JAMA dergisinde kullanılan model, daha sonra Güney Amerika ülkelerinde denendi ve orada da başarılı sonuçlar verdi.
Geçtiğimiz yıl Tel Aviv Üniversitesinde yapay kalp çalışmalarında belirli bir noktaya gelen, genetik hastalıkların teşhisinde dünya literatürüne giren bu ülkeden ben yakın zamanda da corona virüsüne karşı bir aşı geliştirebileceği haberini umutla bekliyorum. Çünkü özellikle bilim alanında elde edilen her başarı çok sıkı bir çalışma disiplini ve metodik bir bakış açısına bağlıdır.