Duvarlar kimin için?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
5 Şubat 2020 Çarşamba

Bilgisayardan başımı kaldırdığımda, uzun bir süre karşımdaki duvara bilinç dışı bakıp durmuşum. Gözlerim o boş duvara takılı kalmış olsa da, aklım uzun yolculuklarda… Bir yanda kimi konularda beni yazmam için kışkırtan iç sesim, öte yandan düşüncelerimin engin okyanusunda kulaç attıran aklım… Bir başımayım, ama hiç yalnız değilim! Gözümün önündeki duvar silinmiş, gerçekle düşlem arasında tutunmaya çalışıyorum. Bir süre sonra bulunduğum durumdan sıyrılıp ekran başına döndüğümde, şu soru dilimin ucuna geliyor: Duvarlar kimin için var?

Yaşantımızda yer alan görünmez duvarlardan söz ettiğimi anlıyorsunuz.

Nitekim Jules Verne, duvarların bilginlerin canını sıkmak için var olduklarını belirttikten sonra, onların hiçbir yerde yer almamaları gerektiğini söyler.

Ünlü yazar doğruları dile getiriyor olsa de, ne yazık ki duvarlar yaşantımızın her alanında bizi kuşatıyor. Bu sınırlamalar düşünmeyen, sorgulamayan sıradan bir insanın hayatını önemli bir ölçüde etkilemese de, bilim insanlarının yaşantılarını karartmak için yeterli olduklarını söyleyebiliriz. Yalnızca onların mı? Ya sanatçıların, büyük hayalcilerin?.. Bu insanların bakış açılarını salt duvarlar sınırlamıyor. Onların açık denizlerinde her zaman görünen ufkun çok ötesindedir bakışları, düşünceleri…

Önyargılar da görünmez birer duvardır. Bizi sürekli olarak sınırlar, engeller, her türlü yeniliğe set çekerler. Oysaki yeni buluşların peşinde koşan bir bilim insanı, hayatı anlamaya çalışan bir düşünür, farklı arayışlar içindeki bir sanatçı için önyargılar, birer duvar gibi beyinleri kuşatır. Kuşku yok ki tarihin her döneminde ister geleneklerin, ister yakın ve uzak çevrenin, isterse yöneticilerin etkisiyle, beynimize yerleştirdiğimiz bu önyargılar doğrultusunda düşünüyor, yaşantımızı sürdürüyoruz. Kimimiz bu önyargılarla çevremizdeki duvarı olduğu gibi koruyor, kimimiz üstüne birkaç tuğla ekliyor, kimimiz de ya bu duvarda bir gedik açmak ya da onu tümüyle yıkmak için çaba harcıyoruz. Hayatı iyileştirmek, güzelleştirmek, ona yeni anlamlar katmak isteyen bilim insanlarının, düşünürlerin, sanatçıların eylemleri ve çalışmalarıyla yaptıkları gibi…

William Shakespeare’in Julius Caesar oyununun birinci perdesinde, kahramanı Cassius şöyle diyor:

“Ne taş kuleler ne tunç duvarlar,

Ne havasız zindanlar ne zincirler

Bağlayabilir insan kafasındaki gücü.”

Korkularımız da birer duvar değil mi yaşantımızda; bizi sınırlayan, engelleyen, yaşantımızı karartan… Onların etkisiyle kim bilir kaç kez ileri bir adım atmaktan kaçınarak beklemiş, geri çekilmiş ya da kaçmışızdır. Yerleşik düzeni bozma, farklı düşüncelerin öncülüğüne soyunma ya da en azından başarısız olma kaygısıyla geri atım atmaktan kaçındığımızı, suskun kaldığımızı yadsıyabilir miyiz? Bunlar birer pranga gibi ayaklarımızı yere mıhlarken, görünmeyen duvarlarımızı kendimiz örmüş oluyoruz.

Bu duvarlar her zaman karşımızda, çevremizdedir; ama onları yıkmak için bir çaba harcamadığımız sürece…