Şubat… Doğanın yeniden canlanışı… Biz Museviler Ağaçların Yılbaşısını kutladık bugünlerde. Tu Bişvat; ağaçların doğum günü... Yeni ağaçların ekildiği bir gün. Bir anlamda yaşamı ve umudu ektiğimiz gün ruhlarımıza. İstanbul kar görmedi henüz ama çingenelerin tenekelerinde buram buram kokularını şehre yaymaya başladı nergisler… Ve ağaçlarda, bahar dallarında pıtır pıtır patlamaya başladı tomurcuklar... Yeniden yaşama doğru döndü yüzünü doğa. Çok değil bir iki aya morarır boğaz erguvanların gölgesinde… Yaşam cıvıldamaya başlar yine doğa ile birlikte ruhlarımızda...
↔↔↔
O, çizimleri ile tanınan önemli bir Rönesans ressamı, bilim adamı, matematikçi, mühendis, mucit, müzisyen, yazar... Ama aynı zamanda bir botanikçi idi. İnsanın doğa ile ilişkisi önemli bir ilgi alanı idi. Başka yazarlara atfedilen botanik kanunlarının ön keşfedicisi olarak tanımlanıyor 1870 yılına tarihlenen bir yazıda... O, Leonardo da Vinci...
Rönesans’ın etkisi en uzun yeniliklerinden biri de doğanın yeniden fark edilmesiydi. Doğa tanrısallaştırılmış ya da Tanrı doğada aranmaya başlanmıştı.
Leonardo için akla dayanan bilgi duyguların deneyimini de temel alıyordu. İnsanın görevi doğayı mümkün olduğunca dikkatli ve bütünsel olarak incelemekti. Doğa ile ilgili her şeyi bilmek istiyordu. Doğanın maddeyi yarattığı ve dönüştürdüğü şekillere hayrandı. İnsan bu yaratının bir parçasıydı ve onu yorumlayabilme olanağına sahipti. Leonardo için evreni oluşturan üç dünyanın –bitkisel, hayvansal ve mineral- birlikteliği anlaşılması gereken bir gizemdi. Ancak ihlal edilmemeliydi. Merak ediyor, inceliyor, araştırıyor, çiziyor... Defterlerce çiziyor- yazıyor ve yaratıyordu. Notlarını sağdan sola tutuyordu. Farkında olarak mı öyle yapıyordu bilinmez ama kendi de bir solak olarak bu yazı tarzından etkilenmiş olan Cem Sağbil, “Leonardo da bir solaktı. Sol elle soldan sağa mürekkeple yazmak el daha kurumadan mürekkebin üstünden geçtiği için çok da temiz bir iş değil. Oysa sağdan sola yazmaya başlayınca, bu sorun kendiliğinden halloluyor” diye konuya açıklık getirecekti. Bir şifreleme çabasından çok öte, belki de yan etkisi şifreleme olan, basit-sade-pratik bir çözüm. Dahiyane. Üstelik beyni farklı çalışma şekillerine mecbur eden, yaratıcılığı ateşleyen bir yöntem. En azından alışkanlıklar geliştirene kadar. Daha önce denemediğim bir dans dersine gidiyorum birkaç haftadır. Eğitmen, her seferinde, sağımda az önümde. Sonra bir gün, nasıl olmuşsa, solumda kalmış. Hareketi gösteriyor... Ben algılamıyorum... Bu işte bir terslik var! Ne yapsam, olmuyor. Sonra yer değiştiriyorum. Dans akışa geçiyor! Beynim, eğitmeni hep aynı yerde görmeye alışmış. Yazı defterimi alıyorum elime... Ben de deneyeyim tersten yazmayı diye... Başta zor... sonra kolaylaşıyor... El alışıyor. Beyin alışıyor. Yeni bakış açıları gelişiyor. Eğitmeni tekrar soluma alıyorum. Bir - iki takılıyorum. Sonra yavaş yavaş algım açılıyor, hareket akıyor, açım gelişiyor... Düşünüyorum.. Belki yaşama farklı açılardan olduğu gibi farklı zamanlardan da bakabilmek gerek.
Nitekim...
Ölümünün 500. yılı olan 2019’da Avrupa’da gündeme yeniden oturmuştu. Sergileri açıldı. Londra’da, Paris’te... Floransa’da geçtiğimiz sonbaharda botanik çalışmalarına değinen bir sergisi oldu.
İstanbul’da ise, farklı bir yaklaşımla bugün bir sergi açılıyor: Da Vinci’ye Saygı. Türk sanatçılarımızın gözünden Leonardo. Bugünden 500 yıl önceye bir bakış... Aralarında Cem Sağbil, Mercan Dede, Yalçın Gökçebağ, Devrim Erbil gibi birçok sanatçının2 gözünden, ruhundan Leonardo…
Sergiye gitmeye hazırlanırken... Zamana yine tersten mi bakmak gerek diye takılıyor aklıma... Acaba Leonardo bir zaman teleskobu yaratmış olsaydı ve şimdi sergiyi bizlerle izleyecek olsaydı... Sanatçılarımızın ondan etkilenerek yaptıkları –ve henüz görmediğim- bu eserler hakkında neler söylerdi acaba? Ya da şimdi, burada bu sergiyi ziyarete giderken, İstanbul sokaklarında dolaştırsaydı bakışlarını... Görseydi, güzelim doğamıza yaptıklarımızı... Bu betonlaşma, bu yok ediş...
Acaba bugün doğa için nasıl bir kurtuluş makinesi üretmeyi seçerdi? Ya da zamanı doğanın tanrısallaştırıldığı çağda dondurmanın yolunu mu arardı?
Meraklısına not:
1 Da Vinci’ye Saygı sergisi 5 Mart’a kadar İstanbul Akatlar’da MKM Çağdaş Sanat Galerisinde gezilebilir. Sergi daha sonra İzmir ve Ankara’da olduğu gibi Da Vinci’nin üç yıl yaşadıktan sonra hayata gözlerini kapattığı Fransa’nın Ambroise şehrinde de sanatseverlerin ziyaretine açılacak.
2 Da Vinci’ye Saygı sergisine dahil olan sanatçılarımız: Onay Akbaş, Durmuş Akbulut, Sunay Akın, Yalın Alpay, Bedri Baykam, Metin Celal, Mercan Dede, Devrim Erbil, Mehmet Erbil, Burçin Erdi, Yalçın Gökçebağ, Nedim Gürsel, Ergin İnan, Fevzi Karakoç, İbrahim Karaoğlu, Bahar Oganer, Tülin Onat, İlber Ortaylı, Barış Sarıbaş, Cem Sağbil, Ahmet Telli, Mustafa Tolay.