Nefesin nefesime

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
12 Şubat 2020 Çarşamba

“Nesine yar nesine.

Ölürüm ben sesine

Bir daha vursa idi

Nefesim nefesine”

Bir şarkı dörtlüğü, bambaşka tarafını düşündürdü bana hayatın.

Bir nefes, bir nefese ne zaman varır, diye düşündüm. Nefesin sahibi; sevdiğini öptüğü zaman, ama o da kendisini öpüyorsa… Yoksa; nefesin diğerine varıp varmadığı, meçhule kalır.

Nefes özeldir çünkü yalnızlık gibidir, paylaşılmaz. Al bunu benim yerime solu, diyemez insan kimseye, çünkü nefes verilmez, alınmaz da. Ona alınıp verilme eylemlerini yakıştıran biziz. Belki, önce tutsak edip sonra hemen serbest bıraktığımızdır. Bir vardır, bir yoktur. Masal gibidir en kısasından… Nefes, sadece bize ait olan…

Yalnız bu mu peki?

Değil tabii…

İnsanın karşısındakine laf anlatmak için tükettiği, yokuşlardan çıkarken tıkadığı, çocukken oyun oynarken dakikalarca tuttuğu, küçüklükten beri sayılı olduğunu hep duyduğu ama anlamını, ancak birini kaybettiğinde anladığı, can’ın bedendeki karşılığı nefes…

Onu alıp verirken düşündüğümüz her ne varsa kıymetli… Onu doğru alıp vermek, dinlemek, daha güzel hale getirmek için terapilere bile gitmeyi tercih ediyoruz. Çünkü biz nefesin en has, en gerçek sahibiyiz. İçimize her an bir yenisini çekip ardından onu saniyeden daha kısa bir süre içinde eskitip yenisini almaya koşuyoruz. Koşarken adına onun adını verdiği bir durum içinde, nefes nefese kalıyor. Onu dindirmeye, düzene sokmaya çalışıyor. Kendi uyusa da o uyumuyor, ritmini düşürüp temposunu yeniden yakalamak için beklerken, sahibini dinlendiriyor.

Nefessiz kaldığı anlar olur insanın…

Söyleyecekleri boğazına düğümlendiğinde, aklındakileri anlatamadığında, en çok da yanlış anlaşıldığında, kimse ona inanmadığında… Bir dosttan ayrıldığında, bir sevgili yüzünden terk edildiğinde, en sevdiğini kaybettiğinde, nefessiz kalır. Nefes, anlamını yitirir, yalnızca içimize dolan boşalan hava olur, sıradanlaşır. Herkesinki gibi olur. Herkes nefes alıp verir ama hiçbiri diğerinin aynısı değildir ve nefesin tekrarı yoktur. Bu sebeple herkesin nefesi, kendine aittir. Onu istese de başkasına veremez. Boğazına da düğümlense, mutluluktan içine de sığmasa; her koşulda aynı kişiye aittir. Hayatına anlam verendir. Onu emsalsiz kılandır. Söyleyeceklerini anlamlandıran, sustuklarına bile mânâ verendir.

Kıymetini zor bir tecrübeyle anlamıştım onun…

Babamın son dakikalarını yaşadığını biraz tahmin ediyordum. Bir yandan dua ederken bir yandan onu izliyordum ağlayarak. Düzenli alış verişlerinin en sonuncusunda nefesini sadece aldı ve sonra yavaş ve uzun bir biçimde verdi. Son kez…

O anda bile düşündüğümü hatırlıyorum:

Hayat, bir nefes dizisinden ibaretti ve bu nefse bedenden ayrılınca aslında hiçbir yere gitmiyordu. Soluduğumuz havanın içinde bir yere yerleşiyor ve sonsuza kadar bizimle oluyordu.

İyi bir teselli değil mi?

Öyle, inanın…

Uzağına düştüğünüz kim varsa nefesini harcarken konuştuklarını, söylediği şarkıları, sesinin tonunu; size kızdığında, heyecanlandığında, sizi sevdiğinde, öptüğünde nefesinin aldığı ritmi, asla ama asla unutmazsınız.

Çünkü sevdiklerimizi her zaman içimizde yaşatan, onların nefeslerinin bizde yarattığı etkidir.

Nefes alış verişlerine şahit olamasak bile, o nefeslerin her zaman var olduğunu biliriz.

İşte, bir şakı dinler insan, sonra bir destan yazar.

Benimki de öyle oldu. Şarkının kime ait olduğunu yazmamın zamanı geldi: Nefesin nefesime, bir Zülfü Livaneli şarkısı…

Diğer dörtlükleri de ama özellikle baştaki şahane ney dokunuşları ve nakarat bölümü de nefis…

Şarkıyı dinleyin; siz de kendinize ve  hayata dair bir şeyler yazmak isteyeceksiniz.