Elini veren kolunu kaptırırmış

David OJALVO Köşe Yazısı
19 Şubat 2020 Çarşamba

Bu yılın En İyi Film ve En İyi Yönetmen dallarında Oscar Ödülü’nü kazanan film ‘Parazit’ oldu.

Filmi aralık ayında Berlin’deki arkadaşım önerdiğinden beri izlemek istiyordum. Filmin İsveç’te gösterime girmesi şubat ayını buldu ve Oscar Ödülleri’nin dağıtılacağı fırtınalı bir gecede sinemadaydım. Yaklaşık 25 kişi kapasiteli küçük sinema salonu neredeyse tamamen doluydu.

Parazit’i ilgiyle izledim. Yoksul bir ailenin oğlu, arkadaşından gelen öneri ve hazırladığı sahte evrakla zengin bir ailenin yanına, kızlarının İngilizce öğretmeni olarak girer. Bunu takiben genç adam, kız kardeşini evin küçük oğluna ‘resim öğretmeni’ olarak işe aldırtır. İki kardeşin kurduğu entrikalı planlarla kısa sürede evin şoförü ve hizmetlisi işlerinden olur, yerlerine yoksul ailenin babası ve annesi alınır. Zira evin hanımı ‘iyi referanslara’ çok önem vermektedir. Kendilerini sefil bodrum katı yerine zengin villanın içinde bulan aile üyelerinin neşesi uzun sürmeyecektir. Bu zengin ailenin imkânlarından yararlananlar bir tek onlar değildir. Bu kara mizah film, izleyiciyi merak ve diken üstünde tutan bir tempoyla dramatik bir sona doğru ilerlemektedir.

Filmin beğendiğim yönü, günümüz dünyasına dair bazı detayları kullanılma biçimiydi. Örneğin İngilizce öğretmeni olan genç adamın bilgisayar programı aracılığıyla kolaylıkla sahte diploma hazırlaması; eve resim öğretmeni olarak giren kız kardeşin internetten okuduğu bilgilerle ‘resim terapisi’ uygulaması; babanın araba galerisinde kullanacağı aracın özelliklerini öğrenmesi filmin mizahi yönünü pekiştiriyordu. Ev çalışanın şeftaliye karşı şiddetli alerjisinin şeftali tozu kullanılarak tetiklenmesi, kadında tüberküloz olduğunun öne sürülmesi ve zengin ev hanımının ‘etik ilkeler’ içinde kalmaya çalışarak, sudan bahaneyle üç yıllık çalışanlarının işine son vermesi çarpıcıydı. Soğukkanlı ve profesyonel durarak, rolünü iyi oynayarak ‘meslek sahibi görünmek’ günümüzde zor değil. Belgelerin ve referansların aslı etkin bir biçimde denetlenemedikçe, kapı dolandırıcılara açık kalıyor.

Filmde abartıya kaçıldığını düşündüğüm iki sahne vardı. Günümüzde iletişim için Mors alfabesi hâlâ kullanılıyor mudur, bilmiyorum. Filmin sonunda yoksul ailenin oğlunun babasını kurtarmak için kurduğu hayal, Mors alfabesiyle babasından mektup alması, sınırları zorlayan, anlamını sorguladığım sahnelerdi.

Parazit, günümüzde zengin ve yoksul arasındaki uçurumu yorumlamak adına başarılı bir filmdi. Filmde bir yanıyla iki kardeşin evin hanımıyla, şoför rolünü alan babanın evin zengin beyi ile sıcakkanlı iletişim kurabildiğini görüyoruz. Öte yandan evin beyinin ‘sınırları aşmak’, ‘ucuz deterjan kokusu’ konularındaki hassasiyetiyle ‘iç çamaşırı’ fantezisini. Sağanak yağışın etkisiyle kanalizasyon suları taşıp yoksul ailenin yaşamı daha dibe çekilirken, zengin ailenin küçük oğluna düzenlenen şaşalı doğum günü partisi sosyal uçurumun derinliğini izleyicinin gözüne sokuyor. Salondan ayrılırken, yoksul ailenin çocuklarının neden okuyamadığını, ailenin neden daha dürüst yollarla iş sahibi olamadığına kafa yorabiliriz. Taklit etmeye cesaret edip, az çok dolandırıcılığı başarabildiklerine göre ‘bireylerin gücünü’ inkâr edemeyiz.  O zaman aile üyelerini kestirme yola sürükleyen sebep toplumsal koşullar mıydı?

Filmi izleyecekler için, filmin akışındaki önemli bazı detayları yazmadım. Parazit, güvende kalabilmek uğruna, insanın gün ışığından uzak koşullarda nelere dayanabileceğinin sert bir portresini de sunuyor.

Bir not daha... İngilizce dışında bir dille, ilk kez ‘En İyi Film’ Ödülünü kazanan ‘Parazit’ sinemanın dilinin evrensel olduğunu yeniden hatırlatıyor. Küresel sorunlar dil farkı tanımıyor.