Çılgın bir gribin çıktığı dünya seyahatini endişe içinde takip ettiğimiz şu günlerde “hayatta kalmak” gibi haklı bir içgüdüye tutuna tutuna ilerliyoruz. İnsan, her durumda varoluş bütünlüğünü korumakla yükümlü olduğundan en iyi bildiği neyse onu yapıyor. Zaten buraya kadar bir sorun yok. Fakat insan sadece bedensel değil psikolojik bütünlüğünden de sorumlu. Sorun burada başlıyor.
Çünkü ne olursa olsun, elini kolunu sallayarak gezen başka durumlar da var. Fiziksel etkili değil fakat sinsice psikolojik halimize yerleşen isimsiz anti kahramanlar.
2000 yılından beri, hatta 2012 yılından bu yana hızlanan dünya ve onun değişen realiteleriyle başa çıkmakta zorlanıyoruz. Sürekli akan bilgiye karşı radyasyon yağmuru muamelesi yapıp şemsiye mi açalım yoksa bizi yıkayan kozmik akımlar olabilir mi acaba diye altında şükür duşları mı alalım?
Hiç belli değil. Zaten bu duruma iç sesten başka çare ve referans yok.
Yine de şöyle düşünelim. Malum kuantum alana yeni bir katılım, tüm dinamiği yeniden şekillendiriyor. Newton’un hareket yasalarından öteye kuantum olasılıklarına sıçradığımız bir çağda kesin doğrularımız da olamıyor. Yani eskiden doğru diye kabul edilir öyle yaşarlarmış. Şimdi her olasılığın etrafında 360 derece dönüyorsun. Yetmiyor alt ve üst katmanlarına erişmek için bakış açısı denilen objektifi artık ayarsızlıktan kırıyorsun. Yahut “akışına bıraktım” diyenlerin telinden çalıp, doktor ne yerse yesin diyenlerin arasına geçiş yapıyorsun. Alçaklık ve yükseklik kriterleri bile yeniden şekilleniyor ve her an usanmadan şekilleniyor. Fazla insan hızlı zaman demek. Dar alan zamanın çok daha hızlanması demek. İnsanın iç dinamiği buna uymayınca gelsin psikolojik sorunlar demek.
Bu derin meseleyi bir köşeye park edip asıl konuya gelmek istiyorum. Dünyada ruh eşi diye feryat figan aranan kişilerin aslında bizim gölgelerimiz ve komplekslerimiz olduğunu biliyor musunuz? Bir nevi kendini aramak ruhaniliği kanıtlandı diyebiliriz. Aynen öyle oldu. İnanır mısınız? Size kalmış. Fakat seçimlerinizi çoğunlukla o kaynaktan yapıyorsunuz. Gölge meselesi uzun bir konu fakat komplekslerde ilgimi çeken başka bir şey var. Her değişen gibi onlar da çağa ayak uydurmaya karar vermiş ve böylece yeni komplekslerimiz ortaya çıkmış!
‘Psychologies’ dergisinin yaptığı araştırmaya göre işte aramıza katılan taze komplekslerimiz:
1- Photoshop Kompleksi: “Eğer daha zayıf olsaydım, her şey daha iyi olurdu” ya da “Eğer şöyle olsaydım her şey daha iyi olurdu gibi…” Eskiden ideal olan güzelliğin artık saplantı haline dönüşmesi... Photoshop kompleksine kapılan erkekler ise beden diktatörlüğü ile karşı karşıya kalmışlar. “Ya kaslısın ya da hiçsin!” Dayatılan standartlara ulaşamamanın bu denli acı vermesinin sebebi ne yazık ki, imaj kontrolünün bir güç ve iktidar işareti haline gelmiş olması.
2- Yaşlılık Kompleksi: Mesleki deneyim, zaman aşımına uğruyorsa ve sizden çok daha genç birisi işinizi rahatlıkla yapabiliyorsa haliyle zamanın ısırıkları acımasız oluyor. Ayrıca belli yaş üstü kadınlar zaten direkt potanın dışına itildiğinden tüm ‘gençlik hakları’ toplum tarafından adeta otomatikman geri alınıyor… Peter Pan Sendromu buna karşı duran, büyümeyi reddeden ayrı bir konu. Yine de çocuksu davranışının arkasında yaşlanma ve sevdiklerini kaybetme endişesi var. Psikiyatrlar olgunlaşmayı, kişinin rahatça bağlanmış olduğu varlıklardan ve nesnelerden ayrılma kapasitesine sahip olması şeklinde açıklıyor. Ve dergiye göre beklentiler ve yıllar arasına sıkışanlar genelde bu kompleks durağında epeyce kalabiliyor.
3- Penis Kompleksi: Fiziki olanı değil. Yani erkeği en ve boyutsal olarak rekabete iten türden bir kompleks değil. Aksine, “artık erkek kalmadığını” iddia eden bir kuşak kadının beslediği bir krizmiş bu. “Erkek olmanın” ne anlama geldiğinden artık emin olamayan, kadınlardan ve yeni taleplerinden korkan bazı erkekler ise kadın düşmanlığı ya da maço olmak yerine geri çekilmeyi ve çocukça kalmayı tercih ediyormuş.
4- Boyun Eğme Kompleksi: Kadınlarda daha sık karşılaşılıyormuş. Özellikle bağımsızlıklarını kazanmış kadınlar, erkekler tarafından müdahale edilme fikrine şiddetle tepki verdiğinde… Bir erkek tarafından sevilmenin sadece ona boyun eğmek ve istismar edilmek anlamına geldiğini düşünen kadınlarda… Dolayısıyla “yalnız kalmak, terk edilmekten daha iyidir” limanına demirleyen kimi kadınlar için ideal erkek miti aslında ulaşılmaz bir hedef gibi görünen önemli bir savunma mekanizmasına dönüyormuş. Burası riskli bir durak.
En derine indiğimizde ise tüm kompleksler aslında hepimizde bir şekilde var. Bunları tamamen yok etmek diye bir şey söz konusu değil yanılmıyorsam. Lakin özsevgi ve özsaygıda bozulma olduğunda kompleksler de yüzünü göstermeye başlıyormuş.