Keşke erkek olsaydım

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
4 Mart 2020 Çarşamba

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm dünyada ve Türkiye’de kutlanacak. Tabii binbir üzüntümüzün içinde kutlamaya hiç yer kalmadı, şehitlerimizin acısı tam yüreğimizin orta yerinde duruyor. Doğrusu ben de pek sevimli şeyler yazmayacağım. Malum dünya erkeklerin dünyası ve erkekler siyasi, ideolojik, kültürel, siyasal, sosyal projelerini ‘kadınlar’ üzerinden kurgulamaya bayılıyorlar. Kurucu babalarımız da öyle yapmışlardı. Ama yanlışlık yapmayalım 20. yüzyılın başından itibaren dünya da baş döndürücü bir hızla değişiyordu bu değişimden etkilenmemek olanaksızdı. 1908 - 1919 arasında İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminde; 1923’ten sonra Cumhuriyet ilk dönemlerinde Türk modernleşme ideolojisinin tam da orta yerinde kadının özgürleşmesi ve geleneksel aile yapısının dönüştürülmesi projesi vardı. Kadınlarını eğitip onlara istihdam sunmayı amaçlayan laik yasalar kadınların ikincil statülerini değiştirilmesi için yasal bir temel hazırlıyordu1. Ancak kadınlar geleneksel sorumluluklarından, iyi bir anne, iyi bir eş olmaktan vazgeçmemeli; emek piyasalarına katılmaları, ekonomik olarak bağımsız olmaları çok da önemsenmemişti. Çünkü çalışmaya başlarlarsa evdeki sorumlulukları aksayabilirdi.

Gelelim günümüze, dünyada başka bir dilde var mı bilmiyorum ama Türkçede ‘ev kızı’ diye bir sözcük var. ‘Ev kadını’nın bir boyut öncesi gibi. Malum genç kızken ailenizle, evlendikten sonra eşinizle aynı hayatı paylaşırken tüm bunlara bir isim verilmesi gerekiyor ihtiyacından hareketle.  Türkçede başka sözcükler de var mesela ‘ev’ ile bağdaşan: ev halısı, ev kedisi, ev erkeği… Say say bitmez. Türkiye’de nüfusun yarısı kadın, çalışan kadınlar 2013 yılında TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) Hane Halkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun istihdam oranı yüzde 45,9. Bu oran erkeklerde yüzde 65,2, kadınlarda ise yüzde 27,1 maalesef. Erkekler, kadınlardan 2,5 kat daha fazla iş bulabiliyorlar. 2013 sizi şaşırtmasın hane halkı işgücü araştırması son olarak o yıl yapılmış. Benzer ve farklı anketler sonraki yıllarda yapılmış olsa da…

Bir öğrencimin göndermesiyle elime bir lisansüstü çalışması geçti. Türkiye’de sosyal hizmetler sektörü, OECD ülkeleri arasında en az gelişmiş sektör. Bu alana yaşlılar, çocuklar ve engelliler için yapılan ya da yapılamayanlar giriyor. Aslında rapor çok çarpıcı gerçekleri karşımıza çıkarıyor. 2013-2014 verilerine göre Türkiye, 6 yaş altı eğitimde hâlihazırda 3,27 milyon ek mekana ihtiyaç duyuluyor; yani anaokulları ve kreşler açılması anlamına geliyor, bu ise 20,7 milyar Türk lirasının daha bu alana harcanması ve de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 1,36’sı demek oluyor. 6 yaş altı çocuk bakımına yapılacak olan 20,7 milyar TL’lik yatırımla 719 bin iş yaratılıyor. Bu ise inanılır gibi değil ama inşaat sektöründen 2,5 kat daha fazla iş istihdamı demek. Kadınların şuraya dikkat etmeleri gerekiyor: Yeni işlerin 525 bini kadınların emek piyasasına girmesiyle oluşuyor, tüm bu işler ise ‘kadın onuruna yakışan işler’. Şehirlerde adım atacak bir tek yeşillik kalmamacasına her yerin inşaatlarla doldurulmasıyla, kadınların eve ‘tıkılmasının’ kökü aynı yanlış politikalardan kaynaklanıyor.

Bu rapor, kamu yatırımları ve harcamalarında; 6 yaş altı çocuklar ve engelliler ile ilgili yapılan kamu yatırımlarının sadece cinsiyetçi bütçelemenin iyi örneklerinden biri olmayı önermekle kalmayıp sürdürülebilir ve kapsayıcı, etkili bir makroekonomi politikasıdır.

Eğer kadınların iş bulabilmeleri adına politikalar üretmek, onlara yeni alanlar açmak istiyorsanız asla Türkiye’nin zihniyet kodlarına aykırı düşmemelisiniz. Eldeki kısmi verilere göre, ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalara göre erkek ağırlıklı eğitim alanlarında, meslek okullarında erkek öğrencilerin en az yarısı ila üçte ikilik nüfusu oluşturan genç kuşağın kadın istihdamına karşı olduğu görüşünü paylaşmakta.

Yani ‘kadının fıtratında olmayan’ özellikleri ki bu fıtrata kim tam olarak karar veriyor ben de şahsen tam olarak anlayamasam da ev içinde zaten son derece başarılı olarak yaptıkları işlerle kadınları meşgul etmek en akıllıcası görünüyor. Türkiye’de kadınların çalışmasının karşısındaki en dirençli duruşun başında ‘bir çocuk en iyi annesi tarafından bakılır’ anlayışı geliyor. Ama yine bir başka ‘kadın; anne olsun olmasın’ bir çocuğun, bir yaşlının ya da bir engellinin en yakını, yardımcısı olabilir. Kadınları pilot, siyasetçi, tornacı, sanayici, üst düzey yönetici olmaktan ‘korumuş!’ da oluyorsunuz. Şaka bir yana rakamlar son derece gerçekçi. Şehirlerimizin her yanını betonlarla doldurup, nefes alacak bir hava koridoru bile bırakmayıp, inşaat sektörüne paraları akıtmaktansa; kadınların sosyal hizmetler alanında istihdam edilebilmesi ve neredeyse diğerinin iki katı kadar daha çok iş alanı açılabilmesi için öneriler ciddiye alınmalı.

Dolayısıyla kurucu babalarımızın hemen hiçbir sözünü dinlemememize rağmen kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmaması ve mümkün oldukça eşine ya da ailesindeki diğer erkeklere bağımlı kalması konusunda gereken tüm politikaları uygulamışız. Ben de yazımı bitirince koşup ‘Gelinim Sensin’, ‘Gelin Evi’, ‘Düğün Tefçisi’ , ‘Hamamda kurnaya davulda zurnaya’ tarzı gündüz kuşağı kadın programlarını izlemeye gidiyorum. Bugün fırında bezelyeli tavukla arpa şehriyeli pilav tarifi vereceklerdi, kaçırmayayım çünkü akşama misafir var. Tavuk da yaparım, pilav da, tutmayın beni…

 

 

Abodan Unat1990 Acar ve Altınok 2011