İki hafta önce Kadıköy’de oynanan ve Galatasaray’ın 3-1 galibiyetiyle neticelenen tarihi maç kadar maçın öncesinde Fenerbahçe tribünlerinde açılan bir pankart da gündemi oldukça meşgul etti. Pankartta büyük puntolarla şu kelimeler yazıyordu : “Seni de, seni seveni de sevmiyoruz!”
Maç sonrasında birçok farklı kulübün taraftarı haklı olarak sosyal medyada bu pankartı eleştirdi. Pankartı açan Fenerbahçe taraftarının nefret söyleminde bulunduğunu ve cezalandırılmaları gerektiğini işaret ettiler. Hatta Galatasaray Kulübü pankartla alakalı olarak suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti.
Konuyu biz Şalom Spor ekibi olarak kendi içimizde de değerlendirdik. Yazarlarımızdan Mete Yaylalı bu değerlendirme esnasında önemli bir tespitte bulundu. Taraftarın bu tür nefret suçlarını ülkemizde kolaylıkla işleyebildiğinin altını çizen Yaylalı, esasında sorumluluğun yöneticilerde olduğuna vurgu yaptı. Aklıselim ile hareket edilseydi bu sıkıntının kolaylıkla önüne geçilebileceğini işaret etti.
Esasında iki güzide kulüp arasındaki tarihi rekabetin Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri pozitif, esprili ve keyifli bir seviyede seyrettiğini biliyoruz. Hatta Turgay Şeren’li, Lefter’li, Metin Oktay’lı, Can Bartu’lu yıllarda bu rekabetin centilmenliğin en üst seviyesinde kardeşçe geçtiğini de biliyoruz. Peki ne oldu da o aydınlık günlerden, kin ve nefret duygularının hakim olduğu bu karanlık günlere geldik? Bu tarihi, siyasi ve sportif yönüyle detaylıca araştırılması gereken ve üzerine tez yazılabilecek bir konu. Ben bu kısa yazıda sadece “Seni de seni seveni de sevmiyoruz!” pankartına nasıl gelindiğini hususuna kısaca bir bakış atıp konuyu detaylı araştırmak isteyenlere fikir vermek istiyorum.
1988 yılında Galatasaray eski Başkanı Ali Tanrıyar, kulüp seçimlerini kazanmıştı. O gün canlı yayında televizyon ekranında şu cümleyi kullandı: “Galatasaray çağ atlıyor. Ben Galatasaray’ı seviyorum. Galatasaray’ı sevmeyen de ölsün.” Bahsettiğimiz dönem Arabesk müziğin zirvede olduğu dönemdir. Tanrıyar, popülist bir söylemle belki de o dönemin meşhur Arabesk şarkısı ‘Seni Sevmeyen Ölsün’e gönderme yapmıştır. Ancak o cümlede kullanılan “de” bağlacı talihsiz olmuştur.
1988-89 sezonunun ilk hazırlık maçında sahasında Kahramanmaraş ile oynayan Fenerbahçe tribünlerinde küçük bir pankart vardır: “Fenerbahçe’yi sevmeyen de yaşasın!”
Tanrıyar’ın söylemi ve Fenerbahçe taraftarının bu söyleme tepkisi, meşhur “seni sevmeyen ölsün” tezahüratının Galatasaray tribünlerinde 30 yıldır yankılanmasının kökeni midir, bilemiyorum.
Biz konumuza devam edelim…
Nisan 2015’te Fenerbahçe’nin takım otobüsü Trabzon deplasmanı dönüşünde kurşunlandı. Otobüs şarampole yuvarlanmaktan son anda kurtuldu. Bu adli vaka bütün ülkede şok etkisi yarattı. Aynı gece Galatasaray’ın taraftar grubu UltrAslan’ın Twitter adresinden “Seni Sevmeyen Ölsün, Ölsün!” diye bir tweet atıldı. Gelen tepkiler üzerine UltrAslan’ın hesabından bu defa şu yanıt atıldı: “BİLGİ: Bu gece atılan tweet’lerin gündemle alakası olmadığı gibi yazılanlar ‘Galatasaray Tribünlerinin Efsane Şampiyonluk’ bestesidir.”
2 Kasım 2018 akşamı Galatasaray-Fenerbahçe maçı oynanacaktı. Maç öncesi deplasman tribününe gelen Koray Şener adlı gencecik bir Fenerbahçe taraftarı, maçın stresine dayanamayarak kalp krizi geçirdi. Kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Bunu haber alan Fenerbahçe taraftarları Türk Telekom Arena tribünlerini boşaltırken Galatasaray tribünlerinden yine tek bir ağızdan o tezahürat duyuldu: “Seni sevmeyen ölsün!”
Belki de bu tezahüratı söyleyen on binlerce Galatasaray taraftarlarının Koray’ın vefatından haberleri dahi yoktu. Ancak birilerinin vardı. Durdurabilirlerdi. Durdurmamayı tercih ettiler.
Hayattaki her etki, karşılığında bir tepkiyi doğurur.
Nefret duygusu, en çok ‘yanlış anlamaları’ ve ‘umursamazlıkları’ sever. Yavaş yavaş ama derinden derine güçlenir, kuvvetlenir kemikleşir. Bugün bu bir pankart olarak karşımıza çıkar, yarın ise Tanrı korusun.
Herkesin görevini doğru şekilde yapmasını dilemekten başka çaremiz yok.