Avrupa’nın kuzeyinde soğuk ve karanlık kışların hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşama fikri, birçok kişiye çekici gelmez. 16. yüzyıldan itibaren reformla Protestan bir ülkeye dönüşen, coğrafi koşulları zorlu İsveç’te, Yahudilerin varoluşu gerek İsveç halkı arasında, gerekse Yahudi toplumlarında yankı uyandırmıştır. Bu dönüşüm, tarihin hangi döneminde ve nasıl meydana gelmiştir? Özellikle antisemitizm göz önüne alındığında, İsveç’te süregelen Yahudi yaşamını anlamak kolay değildir.
Stockholm’de Yahudi cemaatinin kuruluşunu birinci elden, cemaatin kurucu Aaron Isaac’ın öz yaşam öyküsünden okudum. Bu özel kitabın içeriği ve uyandırdığı izlenimler yoğun; bu nedenle konuya iki yazıda değinmeyi planladım.
Tarih 10 Temmuz 1774 Cuma gününü gösterdiğinde, Almanya Brandenburg doğumlu 44 yaşındaki Aaron Isaac Stockholm’e ayak bastı. Aaron Stockholm’e vardığında Kral III. Gustav üç yıldır tahttaydı ve monarşiyi güçlendirmişti. Yahudilere İsveç’te oturma hakkı verilmesi 17. yüzyılın ilk yarısından beri tartışılmaktaydı ve bu zor konu, Gustav III döneminde sonuca bağlandı.
Neden İsveç?
Aaron Isaac Almanya’nın Treuenbrietzen kentinde yetişti, din eğitimi aldı, ticaret ve zanaatla uğraştı. Aaron’un ustalığı mühür yapabilme ve taş işlemeyebilme zanaatıydı. 1756 – 1763 arası, Kuzey Almanya’da İsveç – Prusya arasındaki Yedi Yıl Savaşları’nın sürdüğü dönemdi. Ticari işleri kötü giden Aaron para kaybetmekteydi ama İsveç ordusunun subaylarından düzenli iş alıyordu. O dönemde İsveç’te taş işleme zanaatıyla uğraşan kimse yoktu ve Aaron’ın zanaatkârlığı İsveç’te bir yaşam kurabilmesi için anahtar rolündeydi. Aaron, Almanya’da kurduğu iyi ilişkilerle zanaatı konusunda iyi tavsiye mektupları aldı. Aristokrasi çevrelerindeki bağlantıları sayesinde İsveç içinde seyahat etmek üzere gerekli evraklar da edindi.
İsveç’e göç kararını açtığında ailesi karara şiddetle karşı çıktı. Ağabeyi Abraham mektubunda, “Dilini bilmediğin, hiçbir Yahudi’nin yaşamadığı, gitme izninin olmadığı bir ülkeye gitmek. Kanımca çaresiz haldesin ve çıldırmış biri gibi hareket ediyorsun” diye yazdı. Yahudi cemaati Aaron’u bu yolculuktan vazgeçirmeye uğraştı. Oysa Aaron tasarısında ısrarcıydı.
“Dünyadaki tüm altınları verseniz de...”
Almanya’dan Stockholm’e 1774’deki yolculuğunda İsveççe öğrenmeye başlayan Aaron Isaac, İsveççeyi “Ne zorlu bir dil” diye niteler. Aaron, Stockholm’e gelince, Almancasını kullanarak dönemin genel valisi Carl Sparre ile görüştü. Vali oturma izni vermeye yetkisinin olmadığını belirterek Aaron’a gümüş ve altın ticaretinden uzak durmasını önerdi ama, başvuru dilekçesini Vali saraya iletti. Dilekçenin saraya ulaşmasından sonra Kral, silahını elden geçirmesi için Aaron’a gönderdi. Kral’ın amacı Aaron’un zanaatının ne derece iyi olduğu görmekti ki, Aaron bu sınavı başarıyla verdi. Buna rağmen kraliyet kurulunun kararı olumsuz oldu. Aaron Isaac, İsveç’te dinini icra edemez ve geçimini sağlayamazdı. Bu kararın altında imzası olan Vali, aynı zamanda Aaron’a avukatı aracılığıyla karara itiraz edebileceğini de söyledi! İsveç’te Yahudilerin yaşaması yasaktı ve Aaron’a verilen en iyi öneri vaftiz olmasıydı. Böylelikle Aaron ücretsiz vatandaşlık alacak, haklardan özgürce yararlanabilecek ve on yıl boyunca tüm vergilerden muaf tutulacaktı. Daha önce İsveç’e gelen tek tük Yahudi Hristiyanlığa geçerek bu haklardan yararlanmıştı ama, Aaron bu öneriye “Dünyadaki tüm altınları verseniz de inancımı değiştirmem” diyerek karşı çıktı ve karara itiraz etti. Aaron’un durumu kralın başkanlık ettiği devlet konseyinde görüşülecekti. Bu süreçte toplantıya katılacak dört devlet görevlisini Aaron’un ikna etmesi gerekiyordu. Girişimler olumlu sonuç verdi. Ulriksdal’da 28 Eylül 1775’de konseyden olumlu karar çıktı ve Aaron ile ailesine İsveç’e yerleşme izni tanındı. Stockholm’de Yahudi cemaati kuruluyordu, ama serüven çalkantılarla seyredecekti.
Devam edecek…